Gözlerimi tepenin güzel manzarasına dikerken arkamda ki sınıf arkadaşlarımı umursamamaya çalıştım. Gün batımı gözle görülür bir biçimde ortaya çıkarken benim yaptığım tek şey onu büyülenmiş gibi izlemekti.
Okulca bir tepenin üzerine çıkmış, biraz değişik vakit geçirmek üzere buraya kadar gelmiştik. Bu durum beni rahatsız etmemişti aksine Justin burada diye seviniyordum.
"Manzara mükemmel değil mi?"
Başımı sağa çevirdiğimde yanımda Justin'i görmem ile afalladım. Gözlerimi onun gözlerine dikerken yaptığım tek şey derin nefes almak oldu.
"Evet, çok güzel."
Daha sonra manzaraya döndüm ve O'nun varlığını unutmaya çalıştım. Benden şüphelenmesini istemezdim.
Cebinden telefonunu çıkarıp bir şeyler yaptı. Sonuç benim telefonumun bildirim sesinin gelmesiydi. Titrediğimi hissederken ardı ardına gelen mesaj sesi ile Justin'in alaylı sesini işittim."Mesaj geldi sanırım."
"Reklam falandır," diyerek tepeden ayrılmak üzere arkamı döndüm.
O sırada Justin kolumu tutarak beni durdurdu ve önüme geçti. Gün batımı yüzüne vuruyordu ve bal rengi gözleri ışıl ışıl parlıyordu.
"April," dedi ve yanağımı okşadı.
"Bana dürüst ol."
Nefes almadığımı fark etmem ile birlikte O'nu ittim ve derin bir nefes aldım.
"Ne demeye çalışıyorsun?"
Sesim zorla çıkarken bana güldü.
"Sence açık değil mi bilinmeyen numara?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
texting // jb
Fanfiction"Hayatıma aniden girmene minnettarım. Seni seviyorum, gülüşünü, kalbinin güzelliğini, suratında ki her bir çizgiyi, boynunda olan o küçük beni... Seni tüm benliğin ile seviyorum April."