Pazartesi sabahı uykudan uyanmak benim için çok zor olmuştu. Üzerimde bir halsizlik vardı ve başım çatlıyordu. Büyük ihtimalle hasta olacaktım.
Okula gidebilmek için yarım saatim olduğunu fark ettim ve hemen rutin işlerimi hallettim. Akşam çok yorgun olduğum için ders programını hazırlamamıştım. Ders programımda telefonumda galerimdeydi. Telefonu elime aldım ve Justin'den mesaj aldığımı fark ettim.
Justin: Günaydın
Justin: Bugün okula gelemeyeceğim
Justin: Ama merak etme, konuşacağız
Justin: Sana konum atacağım okuldan çıktıktan sonra gel>:)
Tek kaşımı kaldırdım. Ne planlıyorsun Bieber?
°
Sıkıcı bir günün ardından Justin'in konum attığı yere gelmiştim. Hiç bir şey yoktu. Ciddi anlamda, hiçbir şey yoktu. Sadece yeşillikti ve bu benim kaybolduğuma işaret olabilirdi. Aklıma gelen tek şey ilacım oldu. Çantamdan şurubu çıkardım ve yanındaki plastik kaşıkla içtim. Hastaydım.
"Geçmiş olsun," diyen sese döndüğümde bana ifadesizce bakan Justin'i gördüm.
"Beni buraya 55 yerimden bıçaklayıp, sonra parçalara ayırıp, kanıt kalmasın diye etraftaki hayvanlara yedirmek için mi çağırdın?"
Dediğimde yüzünü buruşturdu.
"Hayal gücün gerçekten tehlikeli. Korkmuyor değilim."
Omuz silktim ve yanımda duran kayalığa oturdum.
"Seni buraya çağırmamın sebebi," dedi ve yanıma oturdu.
"Çevrende olan güzellikleri görmen."
Justin'e dikkatlice baktım.
"Yeterince görüyorum zaten," dedim.
Elleriyle oynadı bir süre. Sanki diyecek bir şeyi varmış ama diyemiyormuş gibi bir surat ifadesi vardı.
"Söyle Justin."
Gülümsedi ama buruk bir gülümsemeydi. Neşeli olduğu için veya mutlu olduğu için değildi.
"Bana niye güvenmiyorsun?"
Hiç beklemeden cevap verdim.
"Beni kuşkuya düşürüyor ve hep arka plana atıyorsun."
Tek kaşını kaldırdı.
"Ben mi seni kuşkuya düşürüyorum? Bea düşürüyor olmasın o? Ben sadece kızları yatağa atarım, arka planla işim olmaz."
Sinirle ona döndüğümde şirin şirin sırıttı.
"Ciddi ol," dedim yerimde dikleşirken.
"Aramızdaki bu kavganın bir kız yüzünden olması, ama suçlu gene ben olduğum için bu olaydan nefret ediyorum."
Haklıydı. Bea yüzünden kavga çıkarmıştık.
"Ama benim güven sorunumu ciddiye bile almadın Justin. Kestirip attın. Bu ciddi bir konu ve benim için gerçekten önemli. En azından bunu anlamanı isterdim."
Bana döndü ve beni kendine çevirdi. Gerçekten yakındık ve şu an dediği her şeye inanırdım.
"Bana yavaş yavaş güvenmeye başlıyorsun April. Bunun sende farkındasın ama hala korkuyorsun. Güvenmek korkulacak bir şey değil. Evet, bazen bir dediğim bir dediğimi tutmuyor ya da sen üzülme diye bazı şeyleri senden saklıyorum. Ama bu sana yalan söylediğim anlamına gelmez. Sana Bea ile konuştuk, desem tereddüte düşecektin ve eminim ki saçma sapan senaryolar üretip kendini üzecektin. Ben burda seni düşündüm, belki de yanlış bir şey yaptım. Bilmiyorum."
Yüzü bana yaklaşırken içimde garip bir his oluştu. Gözlerim dudaklarına kaydı. Sanki ağır çekimdeydik. Bana yaklaşırken bir yandan konuşmaya devam etti.
"Bildiğim tek bir şey var; Sana yavaş yavaş aşık oluyorum. Tadını çıkara çıkara," dediği an başımı öne doğru hareket ettirdim ve dudaklarımızı birleştirdim.
Yavaş bir şekilde öpüyordu beni. Tadını çıkara çıkara.
Geri çekildiğimizde sırıttı.
"Şurup vişneli miydi?"
Sorusu üzerine gülmeye başladım.
"Evet," dedim yere bakarken.
"Burayı beğendin mi? Yeşillik sana iyi gelir diye düşündüm ama hastasın. İstersen evine bırakayım?"
Elini tuttum.
"Seninle durmak istiyorum."
Elimi kavradı.
"Dur o zaman."
aralarını düzeltmek için yazılmış bir bölümdü, beklettiğim için özür dileriiiiim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
texting // jb
Fanfiction"Hayatıma aniden girmene minnettarım. Seni seviyorum, gülüşünü, kalbinin güzelliğini, suratında ki her bir çizgiyi, boynunda olan o küçük beni... Seni tüm benliğin ile seviyorum April."