"Sanırım ayağım kırıldı."
Aşağıdan gelen ses ile kafamı pencereden dışarı çıkardım.
"Sana inanmıyorum, daha boruya basmadın bile. Nasıl düştün?"
"Ne demek boruya basmadın?"
Kahkaha atmaya başladığımda kızgın surat ifadesi ile bana baktı.
"Babana yakalanma derdim olmasa kapıdan gireceğim," dediğinde elimde olmadan üzüldüm.
"Justin benim babam yok."
Kafasını ışık hızı ile pencereye çevirdi.
"Ne? Bir dakika, geliyorum tamam mı?"
Ne yaptığını anlayamadan boruyu hızlıca tırmandı. Odama girdiğinde ayakkabılarını çıkardı ve bir köşeye bıraktı. Bana döndüğünde aniden sarıldı.
"Özür dilerim Ap."
Samimiyetine aşık olduğum insan, diye geçirdim içimden.
"Önemi yok, çok üşüdün mü? Hava baya serin."
"Seni güldürebilmek için çıkamıyormuş taklidi yaptım, sanırım işe yaradı," diyerek göz kırptı.
Omzuna vurdum.
"Çok kötüsün."
Justin odamı incelemeye başladığında bende aynı şekilde odama bakmaya başladım. Eliyle yatağımın başucunda duran çerçeveyi gösterdi.
"Baban mı?"
Kafamı 'evet' anlamında salladım. Babamı ve iğrenç ailemi O'na anlatmayacaktım.
"Geldin madem bir işe yara," dediğimde kaşlarını kaldırdı. Yavaşça O'na yaklaştım ve sarıldım.
Gülme sesi kulağıma geldiğinde bende gülümsedim.
Yatağa yattığımızda birbirimizden uzak duruyorduk. O, ellerini başının altında birleştirmiş, ben ise ellerimi karnıma koymuştum. Justin'e anlatabilir miydim? O'ndan hiç bir sırrımı saklamak istemiyordum.
"10 yaşındaydım," diyerek başladım söze. Bana dönmedi, belkide bana baktığında konuşamayacağımı düşünmüştü.
"Babamla parka gitmiştik. Her şey o kadar güzel gidiyordu ki... Baba-kız günü yapmayı ben istemiştim. Babam sürekli başka ülkelere gidiyordu, açtığı o boşluğu gene kendi kapatıyordu. Gerçi bana çok erken veda etti ama..."
Derin bir nefes aldım.
"Amcam ile çok sıkı iletişim halindeydiler. Küçük olduğum için sadece abi-kardeş ilişkisi olduğunu ve birbirlerini özlediklerini düşünürdüm. Aslında öyle değilmiş. Amcam o zamanlar büyük bir şirketi yönetiyordu, babamda şirketi kuran insanlar arasındaydı. Yani amcam bi nevi torpilliydi. Para kazandıkça bize karşı olan davranışları değişiyordu. Eskisi kadar sık görüşmüyorduk bir kere; bana eskisi gibi sarılmıyordu. Aileden uzaklaşır olmuştu. Ama ben O'nu hala severdim, o benim biricik amcamdı. Her başka ülkeden geldiğinde bana bir sürü çeşit çikolata getiren; çok yedikten sonra krize girdiğimde beni hastahaneye yetiştiren insandı o. Kim bilebilirdi babamı öldüreceğini?"
Justin bir anda kafasını bana çevirdi. Bana acıyan gözlerle karşılaşmak istemediğim için O'na dönmedim.
"O gün parkta çok yorulmuştum ve susamıştım. Babam da bana su alacağını söyleyip karşıda ki markete gitmişti. Kapı açıldığında babam elinde ki poşetler ile bana bakıyordu. Gömleğinde kan vardı ve sanki bana son kez bakıyormuş gibi gülümsedi. Aramızda ki mesafe az da olsa, "Seni seviyorum," dediğini duymuştum. Bende onu seviyordum..."
Yastığıma damlayan gözyaşını sildim. Bunca yıl sonra birine bunu anlatmak çok zordu.
"Babamın gözlerine bakarken babam yere yığılmıştı. Ardından amcam seri bir hızla marketten çıkmıştı. Bağırmıştım arkasından, 'Nereye amca! Babama bir şey oldu, yardım et!' diye. Ama dönmedi. Babam öldü, o hapishaneye girdi ve ben yaşamaya devam ettim. Her ne kadar ilk 4 yılında ölü gibi olsamda."
Justin bir anda elini kaldırdı ve yatakta yan yatar pozisyonda durdu. Saçlarımı okşamaya başladı.
"Bana acıyor musun?"
Dediğim şey ile beni kendine çekti.
"Ben sana asla acımam. Sana hayran oldum. O içindeki küçük kız ölmüş iken duygularını bu kadar iyi saklamana hayran oldum. Her gün babanı ve o acıları yaşatacağını bile bile çerçeveyi başucuna koymana hayran oldum. Ben senin kalbine hayran oldum April. Kalbinde ki o kırıkları artık tek başına toplamayacaksın. Ben varım, ben buradayım. Ve sana sözüm olsun ki; seni asla bırakmayacağım."
yorum bekliyom ben bile duygulandımm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
texting // jb
Fanfiction"Hayatıma aniden girmene minnettarım. Seni seviyorum, gülüşünü, kalbinin güzelliğini, suratında ki her bir çizgiyi, boynunda olan o küçük beni... Seni tüm benliğin ile seviyorum April."