"Gözlerini açtı! Bakın! Yeni doğan melek!!" Sarışın kadın tebessümle geldi ve eğildi akar suyun içine. Elini uzattı. "Merhaba." İsimsiz melek saf bir düşünceyle uzanan eli tuttu. Doğrulduğunda üzerinde su damlacığı olarak kalması gereken ıslaklık, beyaz çiçek yapraklarına dönüşüp suyun üzerine düşmüştü. Şaşkınlıkla yere baktı. Çevresi bembeyaz olan ve beyazın her tonunda çiçeklerle dolu olan bir yerdeydi. Elini göğsüne götürdü. "Benim... Yaralarım?" endişeyle karşısında dikilen zarif kanatlara sahip kadına baktı.
Kadın tebessüm etti ikinci kez. "Sakinleş. Ben Anael. " birkaç kişi gelip, oturması için bir oturak getirdi. Genç adam oturup soluklandı.. "Ben ismimi hatırlayamıyorum..."
"Pekala. Nereden başlamalıyım bilmiyorum. Ancak sanırım bu sana yardımcı olur." Anael, genç adama üç santim boylarında bir parşömen verdi. "Açarken dikkatli olmalısın. zarar verme sakın."
Anlamamış bir ifadeyle aldı Parşömeni. Altın mührü kaldırıp araladığında ışıldadığını fark etti. Tamamiyle açtığında ise gözünün önünde canlanan şeyle irkildi.
Kendi anılarının kayıp bölümüydü bu. Hiç değilse bu öldüğünü anlamasına yetmişti.
Gayet sıradan 1966 yıllarındaki bir aileden, sıradan birisi olarak doğmuştu. Babasının karıştığı kötü bir ailenin en büyük oğlu, kız kardeşine saldırmıştı. Bunun üzerine bu genç adam, annesi ve babasıyla birlikte şehirden kaçma kararı almak zorunda kalmıştı.
Fakat bunu nasıl olduysa (!) öğrenen en büyük oğul, intikam amaçlı evlerini yakmıştı. O ise kardeşi ve annesini koruyayım derken sırtına saplanıp, tüm omurgasının kırılmasına sebep olan bir metal sütunla 1988'de -yirmi bir yaşında- hayatını kaybetmişti. En son hatırladığı ise tüm bunlar olurken binaların tepesinde kendisini izleyen birisi gri birisi sarı saçlı iki adamdı.
Genç adam, Elindeki parşömeni düşürdü. Başını ellerinin arasına aldı. Anael, müdahale etmek için yaklaşmıştı ki hiç beklenmedik şekilde sırtından mavi, zarif birer kanat belirmişti.
"Sen..?"
"Edmon..." dedi gözlerinden süzülen yaşlarla. "Edmon Alexandr." Başını hayır der gibi salladı kendi kendisine. "Böyle bitmiş olamaz.. O-olmamalı.. Ben onları koruyamad-"
"Sus!" Anael eliyle ağzını kapattı. Çevreye bakındı. "Eğer bu cümleyi tamamlarsan kanatların rengini kaybeder. Melek olacağını anlamıştım ancak.. Mavi ırk olman çok ilginç.." Edmon kaşlarını çattı.
"Ne demek bu?"
Anael gülümseyerek "Mavi ırktan olan melekler, doğumundan beş yıl önceye kadar başka bir melek tarafından gözetilenlerdir. Öldüklerinde köle olamaz, direk kanatlanırlar ve kanatları mavileşir. Ancak olumsuz düşünceler kanatlara rengini kaybettirir.. Dikkatli ol." dedi. "Bu kadar bilgi fazla olmadı mı? Hem yarınki velihattın doğum töreni var. Uyumalısın! Şeytanların aksine melekler yorulabilir." sırtını sıvazlayıp ayağa kalktı.
"Ne töreni?"
"Ah, doğru ya, açıklamadım. Cehennemi yöneten şeytanın bir varis oğlu oldu. Onu velihat yapmak için bir meleğin kanı gerekli." Anael heyecanla anlatırken arkasından gelen kızgınca yükselen kadın seslenişle dona kaldı. "G-Geliyorum!" dedi kırgın kırgın. Ardından önüne döndü. "Sen dilediğinde yardımcı olacak iki kişi mutlaka buralarda bulunur. Seslenmen yeter!" diyerek uzaklaştı. Edmon şaşkın şaşkın baka kalmıştı. Elini yaralarının olması gerektiği yere koydu. "Ne acıydı ama..."
--
Ertesi gün 'tören' diye adlandırdıkları şeye katılmıştı. Aslında doğan şeytanın, melez olmaması için bir ayin olduğu söylenebilirdi. Ki çok yakın tarihte öldüğü için büyük ihtimalle Velihat'ın karşısına çıkarılacak olan kendisi olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SHIZAYA
RandomShizuo ve İzaya karakterinin shiplendiği durarara fanfic hikâyedir iyi okumalar. -Not: Argo kelime ve küfür içerir.- İkinci kitap: SHIZAYA II - The Story Of After Death