Bölüm 43 ● "Yardım Edin..!"

622 40 20
                                    

"Korkuyorum... Shizuo! Bırakmak istemiyorum... Yaşamak istiyorum!!" Sarışın adam yüzünü göremediği sevgilisinin başını sevdi. Gözlerini kapatıp gülümsedi. "Yaşa... Tek yapmam gereken seni korumak, değil mi?" Diye mırıldandı. Bedenden ses gelmediğinde yumduğu gözlerini araladı. Bir yolun ortasında duruyorlardı. Yanlarında yüksek bir bina, çevrelerinde shinra, Celty, Namie gibi tanıdıkları... fakat daha da önemlisi, kucağında kanlar içindeki sevgilisiydi...

"İzaya yerde yatıyor! K-kanı durmuyor! Yardım etsenize!!" Hareketsiz bedeni kaldırıp kucakladı. "O da bir insan... y-yardıma... ihtiyacı var... görmezden gelmeyin!" Diyip yanındaki insanlara baktı. Hiçbiri kımıldamıyordu. "Y-yardım..." gözlerinden durmak bilmeden akan yaşlar yerdeki ufak kan göletine karıştığında boğazındaki düğüme takılmış sözler, dudaklarından son kez döküldü

"Yardım edin...!"

Shizuo kan ter içerisinde uyandığında saat çoktan öğleyi geçmişti. Aniden doğrulup yanını kontrol ettiğinde İzaya'yı göremeyince aynı hızla ayağa kalkıp aşağı indi. Merdivenlerin sonuna geldiğinde duyduğu naif sesle derince soluklandı. Dudakları somurturcasına bükülürken buruştu çenesi. Mutfakta mutlu mutlu kahvaltı hazırlayan delikanlıya var gücüyle sarıldı. Yalnızca rüya olsa bile, onu kanlar içinde görmek kalp ritminin fazlasıyla bozulmasına yetmişti.

"N-ne oldu Shizu-chan?" Dedi titreyen sesle. "Omuzlarım hala acıyorlar... Çok sıkma..." Gülümseyip kollarını ona doladı. Shizuo derince nefes aldı bu hareketiyle. Ufak beden kalp atışlarını gayet net duyabiliyordu.

"Günaydın..." dedi Shizuo.

"Günaydın demek için geç kalmışız." İzaya gülümsediğinde Shizuo kollarını ona doladı ve tezgaha oturtup karnına sarıldı. "Bana göre henüz sabah oldu. Kahvaltıda ne var?" İzaya sarı saçları sevdi. "Eğer bırakırsan krep var. Dün çok güzel soslar aldım."

Srışın burukca gülümsedi. "Bırakmazsam aç kalacağıma göre seni yiyebilirim?" Shizuo yalanıp tebessüm ettiğinde İzaya seksice mırıldandı. "Sevişmeyeceksek masaya buyrun Shizuo-sama."

Sevgilisi doğruldu. "Yüzümü yıkayıp teşrif ediyorum efenim."

İzaya tam gülümseyecekken kapının çalması irkilmesine sebep olmuştu. Shizuo zaten girişe yakın olduğundan ilerledi ve kapıyı açtı. Karşısında epey -epey epey- kaslı, iri yarı, güneş gözlüklü siyah saçlı bir takim elbiseli belirdi. Gözlüğün altından dev gibi bir yara izi görünüyordu. "Evet?" Dedi sorgular gibi sarışın.

"Orihara İzaya-sama'ya Namie-san'dan ulaştırmam gereken bir şey var. Üstelik İzaya-samayla konuşmalıyım." Dediğinde, Shizuo karşısındaki bu adamın kolay kolay birisine 'sama' diyecek birisi olmadığından, endişelenmekten alıkoyamadı kendisini.

"İçerde. Geç." Dedi kapının önünden çekilip. Ardından yukarı çıkıp lavaboya girdiğinde tezgahtan inen İzaya, kafasını uzattı kimin geldiğini görmek istercesine. Takım elbiseliyi gördüğünde atik bir hareketle masanın altına sabitlediği uzun ince bıçağı aldı ve savaş pozuna girdi. "Neden buradasın?!"

"Hayır! Bekleyin! Sizi öldürmek için falan gelmedim! Namie-san size bir çanta gönderdi.." dedi ve siyah laptop çantasını gösterdi. İzaya iç çekip doğruldu. "Baştan söylesene şunu... Çantayı bırakıp gidebilirsin." Tam arkasını dönmüş bıçağını bırakacakken arkasından ilgisini çekmek ister gibi bir öksürme gelmişti. Göz ucuyla baktı. Adam çantayı anahtarlıkların olduğu masanın kenarına yasladı. "Gitmeden önce sizden özür dilemek istiyorum."

İzaya irkilmişti. Arkasını dönüp yere özür maliyetinde eğilen adama baktı. "Geçen ay Ailemize olan saldırıdan sizi sorumlu tutup kanıtım olmadan sizi öldürmeye kalkmıştım. Bizim ailemize Karşı yakuza ailesinden bilgi taşıdığınızı bilmiyordum. Babamızın hayatı verdiğiniz bilgi sayesinde kurtuldu..." başını iyice yere gömdü. "Özür dilerim. Bir kez daha." İzaya iç çekti. "Kaldır şu kafanı. Kel tepeni görmek istemiyorum daha fazla." dedi başını çevirip. "Ayrıca Ö-önemli değil..."

SHIZAYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin