Calwin, elindeki konsolu bırakıp esnerken, duvarda bir anda sisler içinde beliren kızıl kapıyla irkildi.
Kapının zilinin çalma sesiyle "Sonunda be!" Diyerek açtı kapıyı.Kucağında turuncu saçları olan bir adamın cesedini tutuyordu gelen maskeli misafir.
"Bir beden getirmek ne kadar sürebilir ki?!" Dedi azarlar gibi.
Cesedi kucakladı. Dilsiz maskeliyi yakasından tutup kendisine çekti. "Nerrissa-samaya bu işin yakında hallolacağını söyle."Adam, referans verip kapanan kapı gibi, minik siyah noktalar gibi kaybolmuştu.
Calwin cesedi yatağa bıraktı. Elleriyle şöyle bir yara bereleri yokladıktan sonra tatmin olmuşcasına gülümsedi. Ellerini kendi gözlerine götürüp, içeri itti. Eli bedeninin içinden geçiyordu. Tuttu ve var gücüyle çekti.
Ruhu bedeninden ayrılmıştı. Gözler, ruhun kartviziti gibi birşeydi, bu nedenle eğer ruhu oradan yakalarsa başarılı olma ihtimali yüksek olurdu.
Havada süzülerek yatakdaki bedene yaklaştı ve elini uzatıp dokundu. Eli bedenin içinden geçtiğinde, Sırt üstü bedene uzandı. Gözlerini araladığında, artık yeni bir bedenin içinde olmanın ferahlığını taşıyordu.
Doğrulup aynaya baktı.
"Woa? Çok seksiyim be. Her türlü giderim var." Derken kendisini inceliyordu.Turumcumsu saçlar, mor gözler ve fit bir bedene sahipti şu an.
Tabii, yerdeki bedeni daha seksiydi ancak şu an kendi bedeni kullanamazdı -malum herkes kendisini ölü biliyordu-.Hemen solundaki ahşap kapıyı açıp, önünde duran kitaplığı itti. Arkasında çıkan silahlara göz göze gelmişti. Simsiyah silahlarla.
Gülümseyerek ufak boyutlardaki silahını alıp, yola koyuldu. Cebini yokladığında bulduğu telefonla Alex'e göreve başladığını açıklayan bir mesaj atmayı ihmal etmedi.
Koşar adımlarla bir süre sokaklarda ilerlemeye başladı. Yokuştan yukarı çıkıp dümdüz bir yola geldiğinde sağındaki tapınağa döndü.
İşte orada altın saçlı, sigara içen bir barmen duruyordu.
Sırıtıp çevresine bakındı. Çimenlere saplanmış demir sopayı gördüğünde tutup tüm gücüyle çekti.
"Hey sen!!" Dedi yüksek sesle. Çakma sarışın başını eğip güneş gözlüklerinin üzerinden baktı ona.
"Seni de İzaya'yı da öldüreceğim!" Diyip elindeki demiri fırlattı. Shizuo hızlı ve atik bir hareketle kendisine yaklaşan sivri, demir sopayı yakaladı. Ancak hızından dolayı, ellerinin kan içinde kalmıştı.Tch... yeterli değil miydi... diye geçirdi içinden Calwin. Boşuna dünyanın en güçlü adamı denmiyor sanırım...
Barmen doğrulup gözlüğünü çıkardı ve cebine koyarken sigarasını tükürür gibi yere attı.
"Güçlü birisine benziyorsun." Dedi mırıldanarak. Elindeki sopanın düz kısmını yere koyup sivri kısmından tutarken, "Ancak beni sinirlendirerek hata yaptın!!" Diyip eliyle sivri yere bastırdığında, demirle sopa kırılmış, üzerinde bulunduğu zemin de çökmüştü içe doğru.
Calwin'den bir yutkunma sesi geldi.
Hasiktir ya...
Sarışın kendisine yaklaşmaya başlafığında üç beş adım geri çıkıp beline sıkıştırdığı silahı aldı ve iki kez ateş etti düşünmeden.
Kurşunların ikisi de sağ omuzuna gelmesine rağmen ne bir adım gerilemiş, ne de duraksamıştı rakibi.
Kolundan yere kan damlamaya devam ederken sokakta bulduğu ilk levhayı tuttu tek eliyle. "Elinden geleni ardına koyma!" Diyerek gıcırtılar eşliğinde söktü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SHIZAYA
RandomShizuo ve İzaya karakterinin shiplendiği durarara fanfic hikâyedir iyi okumalar. -Not: Argo kelime ve küfür içerir.- İkinci kitap: SHIZAYA II - The Story Of After Death