Calwin, Shizuo'yla dövültükten sonra bedenin ölmemesi için sıvışmıştı.Kaçıp, eve geldiğinde panikle bedenden çıktı. Yanında açılan siyah dumandan boşluğa baktı bir süre. "Olamaz..." diye mırıldanırken gitmediği taktirde olabilecekleri biliyordu. Turuncu saçlarından tuttu bedeni ve sürükleyerek boşluktan geçti.
Bulunduğu yeri iyi tanıyordu. Son iki yüz yıl kadarki hayatı burada geçmişti sonuçta... Kızıl ve çoğu yeri kan lekesi olan yerden geçerken solundaki lava benzer sıvıya fırlattı bedeni. Yürümeye devam etti. Siyah duvarın önüne geldiğinde elini koydu ve içinden geçti.Karşısında Simsiyah giysiler, Siyah asilliği belirten saçları, kızıl gözler ve uzun yıllar kötü olmanın getirisi olan iri boynuzları olan bir adam vardı. Eğildi efendisinin önünde. "A-Akumao-s-sama..."
"Calwin." Adam tebessüm edip elini çenesine koydu. "Sana bahşedilen görevi anlamadığını düşünüyorum."
"A-Anladım efendim..."
"Bahane istemediğimi biliyorsun."
"Biliyorum. Fakat Heiwajim-" Calwin'in sözünü kesen şey uzun pençelerdi.
Gözlerinin önünde duran sivri pençeler.
Akumao gülümsemeye devam ediyordu. "Sana 'o'nun o rezil ismini dünyadan silmeni istemiştim. Heiwajima denen adamınkini değil." Ellerini çenesine indirip kaldırdı korkudan kaskatı kesilen adamın başını. "Aksi taktirde olacakları biliyorsun."
Başını olumluca salladı Calwin. Gri saçlarının daha da beyazladığından emindi. Bu adama bu kadar yakınken hareket etmek imkansızdı. Dev bir kaplanın yanındaki serçe gibi hissediyordu kendisini. Akumao'nun tebessümü yüzünden silindiğinde bedeninden dışarı sızan ve çevresindeki güçsüzlerin kımıldamasını engelleyen bu güç, daha da baskın hale gelmişti. Öyle ki, Calwin'in ağzından gelen simsiyah kan durmak bilmeden akıyordu."Kaybol." diyip simsiyah dumana karştığında Calwin yere yığıldı. "Lanet olsun... Neden bu kadar... tch!"
Ayağa kalkıp elinin tersiyle sildi çenesinden damlayan kanı. Geldiği gibi siyah duvara dönüp içinden geçti ve kıpkırmızı ince uzun yolda yürümeye başladı. Her adımında üzerindeki yaşayan dünya ya ait giysi, eşya vb. şeyler yavaş mı yavaş şekilde kayboluyordu.Cehennemde yalnızca asiller siyah saçlı olurlardı.
Eline konan kargası'nın başını sevdi. "Ben geldim, Asima." Karga çatlak sesiyle cevap verirken tebessüm etti.
"Biliyorum. Ancak buraya pek fazla gelemem, görevim olduğunu biliyorsun." Diyip bulunduğu kapının önündeki gardiyanlara sert bakışlar attı.
Adamlar titreyen ellerle kapıyı açtıklarında, demir parmaklıkların ardında çığlık çığlığa, akıllarını kaybetmişcesine bağıran ruhlara aldırmadan konuşmaya devam etti kargasıyla. Birkaç adım daha atıp ruhların ortasına geldiğinde kaldırdı elini. Karga çevreye bakınıp uçmaya başladığında ardından ilerledi.
Asil kuş, parmaklıkların birisinin önünde duraksadığında içeri baktı Calwin. Kendisine uzanan binlerce elden uzakta, kenarda duran bembeyaz saçlı bir ruh vardı...
Elini parmaklığa koydu. Bileklerinden ileriye uzanıp, ruhu saran zincirleri tek hamleyle geri çekti. Artık parmaklıkların dışında, dizinin dibinde yerde çömelmiş duruyordu.
Beden ürkekce eğildi öne doğru. "L-lütfen.." dedi ağlarken. "Bir kez daha ölmek istemiyorum... Lütfen zarar verme..!" Calwin duygusuz gözleri üzerine kilitledi. "Görevin var. Dünyaya dönüyorsun."
Lafının sessizleşmiş koridorda birkaç kez yankılanışından sonra her yerden çığlıklar kopmuştu. Ruhların her biri yeniden yaşayabilmek için yalvarıyor, Kızıl sürmeli şeytana uzanmaya çalışıyordu.
"Tch.. Burası fazla gürültülü.." diyip yürümeye başladığında ardındaki ruh ayağa kalktı ve peşinden koşmaya başladı. "E-efendim..?" dedi mırıldanır gibi. Şeytandan onaylarcasına mırıltı geldiğinde devam etti. "G-gerçekten dünyaya mı yollayacaksınız..?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SHIZAYA
RandomShizuo ve İzaya karakterinin shiplendiği durarara fanfic hikâyedir iyi okumalar. -Not: Argo kelime ve küfür içerir.- İkinci kitap: SHIZAYA II - The Story Of After Death