''Onu kendine istiyorsun.''

12.1K 442 41
                                    

Yazabildiğim kadarıyla uzun yazmaya çalıştım ama o zaman doğru yerde kesmekte zorlanıyorum. Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar :)

''Seni küçük orospu.''

Bu cümle canımı çok mu yakmıştı?

Daha da önemlisi orospu muydum? Yani, kimseyle birlikte olmamıştım. Bakireydim ama bir orospu gibi davranıyor muydum? 

Ben?

Saçmaladığımı fark edip yorganı iyice yukarı çektim. Nefesim daralıyordu ama umurumda değildi. Küçüklüğümden kalma bir alışkanlıktı bu. Eğer hiç bir yerim yorganın dışında kalmıyorsa güvendeyim demektir. Bu yorgan beni o hayvandan bile koruyabilirdi. Öyle sanıyordum. 

İç çekerek uyumanın bir anlamı olmadığını anlayıp doğruldum. Baş ucumdaki telefonu kapıp saatin 6 olduğunu görüp dudak büktüm.

2 buçuk saatim vardı. 2 buçuk saat sonra o suratsız pezevenki görmek zorunda kalacaktım. Şansım varsa okula gelmezdi. Hem onun oynaşması gereken kızları yokmuydu?

Temiz çamaşır kapıp doğruca duşa girdim.

Dün İnanç'ın morarttığı yeri görünce yüzümü buruşturdum. Köpüklü vücudumda bile gözüküyordu. Özellikle kolumda olması alehime sayılırdı. Parmaklarımı nazikçe üzerinde dolaştırdım. Hayvan, nasıl sıktıysa çürümüş. Mordan öte bir renge bürünmüştü.

Duşta daha fazla oyalanmayıp durulandım. Temiz üniformalarımı da üzerime geçirip saçımı doğal haliyle bırakmaya karar verdim. Kendimle ilgilenesim yoktu. Sadece bir an önce günün bitmesini istiyordum. Makyaj yapmadan çantamı ve telefonumu kapıp atıştırmalık birşeyler için mutfağa indim. Kimseyi ortalıkta görmeyince kahvemi hazırlamaya başladım.

Kahvemi yudumlarken İnanç'a neden cevap vermediğimi düşündüm. Korkmuşmuydum? Biraz. Ama en yakın arkadaşıma da bir  hiçmiş gibi hitap etmesine izin veremezdim.  Bana yaptığı gibi.

Onları ayıracaktım. Hemen. Eğer ayrılırlarsa herşey daha iyi olacaktı. İnanç'ın üzülecek birşeyi de yoktu. Yani...?

Bu fikirden vazgeçmeden önce telefonumu kaptım. Mesaj bölümünü açıp yazmaya başladım.

Kime: Tutku

Yarım saat sonra okulun arka bahçesinde ol. Konuşmamız gerek. Önemli.

Mesajı gönderdikten sonra ona İnanç'ın bana nasıl bir teklifte bulunup, beni yatağında istediğini söylediğini izah edeceğimi düşündüm. Zor olacaktı. Çok zor.

---

''Sana inanmıyorum.''

Kısa bir süre durakladım. Şaka falan mı yapıyordu? Ya da ben şaka yapıyor gibi mi duruyordum. İnanmamak? Ayrıca bunda inanmayacak ne vardı ki? O çocuktan herşey beklenirdi!

''Ne demek inanmıyorum ya! Senden tiksiniyor Tutku. Beni dinliyor musun sen? Benimle yatmak istediğini açıkca belli etti!'' bana inanmamasına o kadar sinirlenmiştim ki tükürükler saçarak konuşuyordum.

Umurumda mıydı? 

Hayır.

''Onu kendine istiyorsun.'' mırıldandı.

Söylediği şey karşısında ikinci bir şok dalgası beni alıp uzaklara götürdü. 

Ben? 

İnanç'ı?

Kendime? 

İstemek?

''Ne saçmalıyorsun sen? Söylediğin şeyi farkında mısın?!'' istemsizce kükremiştim.

''Gayet farkındayım! Sadece, bundan sonra benden uzak dur. Bir süre konuşmayalım. Ben...''

Yutkunup bakışlarını arkama çevirdi. Arkama dönüp bakışlarımı baktığı yere diktim, gördüğüm kişiyle ağzıma gelen küfürleri sıraladım.

''Bebeğim? İyi misin?'' sesindeki samimiyet beni delirtebilirdi. İnanç'ı 1 haftadır tanıyordum ama beni inandıramamıştı. Tanımasam önemsiyor diyebilirdim.

Bebeğim miş! Hah!

''İyi değil! Senin yüzünden!'' ateş püsküren gözlerimi İnanç'a dikip bu sefer ona kükremiştim. Sinirden titreyen ellerime diktim gözlerimi. 

İnanamıyordum.

En yakın arkadaşım bana değilde bu piç kurusuna inanıyordu.

''Benim yüzümden?'' gayet masum bir şekilde Tutku'ya sokulup onu kolları arasına aldı.

Tutku onun boynuna kafasını gömmüş mırıldanıp benim suratıma bakmazken, İnanç fırsattan istifade bana pis pis sırıtmayı ihmal etmedi.

''Bence senin yüzünden.'' diye ekledi.

Orda daha fazla kalamayacağımjı anladığımda bacaklarımı okulun ön bahçesine hareket ettirmeye başladım. Gözyaşlarım önümü perde gibi kapatırken sinirle homurdandım. Elimin tersiyle düşmelerini engelledim.

Ona herkesin içinde küfür etmiş olabilirdim ama bu kadarı fazlaydı. Bana fazlaydı. Benden ne istiyorsa Tutkudan alıyordu. 

Benim tek savunmam ise ona istediğini vermemekti. Kendimi onun yatağında bulmayacaktım.

Kendimi gözden ırak bir banka attım. Bu kadar sulu göz olmak zorunda mıydım? 

Ağlamamak için kendimle savaş verirken biri yavaşça yanıma oturdu.

Berkay..

''Lan? Kim ağlattı seni?''  ses tonu karşısında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. O hep böyleydi, 4 senedir beni ne zaman üzgün görse önüne geleni döver ortalığı kasıp kavururdu. Kardeşten öteydi benim için. Eğer populer ve egoist olmasaydı mükemmel bir erkek arkadaş olurdu. Yani benim için..

''Ne sulu göz olduğumu bilirsin.''  bana sarılmasına izin vererek günün çabuk geçmesini diledim. Geçsin ki ben İnanç'ın aşırı kaslı kollarından, saf arkadaşım Tutku'yu kurtarabileyim.

BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin