(Medyada Emre var. -Simon Nessman => Erdem karakteri- Taylor Lautner)
Özgün-Mühür
''Ne bir balığa uçmayı, ne de bir kuşa yüzmeyi öğretebilirsiniz. O yüzden bırakın inandıkları şeyi yapsınlar.''
İzmir'e geleli neredeyse 3 yıl olmuştu ve ben hala geceleri üzerime çöken minik sivrisineklere alışamamıştım. Kolumdaki kızarık bölgeyi kaşırken yara olmaması için dua ediyordum. Turistlerden biri bana seslenince iç geçirerek yerimden kalktım.
Bu kızgın yaz kumsalında herkes denize girerken ve hafif kıyafetler tercih ederken ben işim gereği siyah etek ve beyaz tişört giymiştim. Topladığım saçlarım kısa olduğu için teker teker enseme dökülüyordu ve ayağımdaki siyah babetler ayaklarımın terlemesine sebep oluyordu.
Sarışın orta yaşlardaki bayanın yanına yaklaştım ve ne istediğini sordum. Siparişi aldıktan sonra kumsalın sonundaki açık büfeye ilerledim.
Erdem her zamanki gibi bardakları parlatıyordu ve Mine'de oradan oraya koşturup duruyordu. ''Kolay gelsin.''
Erdem kemikli suratındaki sert ifadenin aksine sıcak bir şekilde gülümsedi ve '' Yorulmuşsundur. Hadi otur da sana bir şeyler vereyim.'' dedi.
Gülümseyip uzun bar taburelerinden birine oturdum. İki yıldır Turizm ve Otelcilik bölümü okuyordum. Okulu bitirmem için herhangi bir turistik bölgede çalışmam gerekiyordu ve başarılı bir öğrenci olduğum için beni bu beş yıldızlı otele yönlendirmişlerdi. Yaklaşık bir aylık çalışma hayatımda neredeyse tüm çalışanlar tarafından sevilmeyi başarmıştım.
Erdem büyük boy buzlu meyve suyunu önüme bıraktı. ''Al bakalım esmer kız.''
Evet o esmer kız benim. Hani şu beyaz tenli, kumral Asya vardı ya... Ben o öldükten sonra hiç eskiye dönememiştim. İzmir'in kavurucu güneşiyle tenim birleşince tam esmer olmuştum.
Gülümsedim ve teşekkür ettim. ''Aa şey... Bana iki tane dondurma hazırlar mısın? Biri çilek ve limon diğeri kakaolu olacak.''
Erdem yanağımdan makas aldıktan sonra ''Hemen getiriyorum.'' deyip arka taraftaki dondurma reyonuna gitti. Ben 21 yaşındaydım ve o 28 yaşında falandı. neredeyse abim gibi görüyordum ve ara sıra bu kadar samimi olmamız beni rahatsız etmiyordu.
Ben meyve suyumu bitirirken dondurmaları servis tepsisine koydu ve bana uzattı. ''Kolay gelsin.''
Gülümsedim ve teşekkür ettim. Ben sahile doğru ilerlerken Erdem'in ''Güneşte çok fazla dolanma.'' dediğini duydum.
Kumsala ip gibi dizilmiş sarı şezlonglara doğru yürümeye başladım. Turistlerin siparişini verdikten sonra havuz başında yapılacak bir iş olup olmadığını kontrol etmek için otel tarafına yürümeye başladım.
''Asya!''
Arkamı döndüm ve kimin seslendiğini algılamaya çalıştım. Uzaktan bana deli gibi el sallayan sapığımı fark etmem uzun sürmedi.
Gözlerimi devirerek yürümeye devam ettim.
''Beklesene...'' diyerek kolumdan tuttu.
''Sen buraya nasıl girdin? Bir dakika... İsmimi nereden öğrendin?''
Üzerindeki tişörtünün yakalarını çekiştirdi ve duruşunu dikleştirdi. ''Bayan Asya Gürsoy... Siz beni çok hafife almışsınız anlaşılan. Bence girip çıktığınız mekanlara dikkat edin. İzleniyorsunuz...'' dedi ve arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CENNET'TE GÖRÜŞÜRÜZ
Подростковая литератураHani derler ya ''Kasım'da aşk başkadır.'' Aşkın ayı, yılı, yaşı olmaz... Bence en güzel aşklar 'ilk' aşk 'ilk' heyecanlar... Sen ona 'ilkim' dersin, o da sana 'sonum' der ...Hep özenmişimdir çocukluk aşklarıyla evlenenlere... Sadece ona dokunup, onu...