'Şimşek sesinden ve karanlıktan kokmuyorsan; geçmiş olsun dostum... Sen de büyümüşsün...'
Savsak adımlarla merdivenleri tırmanmaya başladım. Araf yanımda olmayınca kendimi bir gölgeden farksız görüyordum. Bıraksalar günler, haftalar hatta yıllar boyunca onun yanında kalırdım. Bir dargın bir barışık tavırlarımız fark ettirmeden bizi daha çok bağlamıştı birbirimize. Hatta resmen kördüğüm olmuştuk...
Odamın kapısını açtığımda burnuma dolan parfüm kokusuyla yüzümü buruşturdum. Belli ki Yağız yine parfümümü üstüne boca etmişti. Bunun sebebi erkek parfümlerine olan ilgimdi. Bayan parfümlerindeki sahteliğin aksine; erkek parfümlerinde güzel bir etkileyicilik vardı...
Biraz daha ilerleyip penceremi açtım. Kış rüzgarı odama dolarken, saçlarımdan birkaç tutam havalanmıştı. Hafif tebessüm ettim ve dolabıma yöneldim. Siyah eşofman altım ve mavi kazağımı alıp, çekmeceden havlumu çıkardım. Sıcak bir duş iyi gelecekti...
Banyoya girdim ve temiz kıyafetlerimi banyo dolabının üzerine bıraktım. Suyu ılıktan biraz daha sıcağa ayarladım ve çıkardığım kıyafetleri kirli sepetine attım. Suyun altına girer girmez sıcak su bütün kaslarımı gevşetmeye başlamıştı. Portakal çiçeği özlü duş jelini kollarımla buluşturunca burnuma dolan koku gülümsememe neden oldu.
Yarım saat sonra banyodan çıktım. Saçlarıma doladığım kırmızı havlum neredeyse vücudumla bütünleşmişti. Saçlarımı kurulamaya eriniyordum... Parfüm kokusunun odadan çıktığına ikna olduktan sonra pencereyi kapadım. Yatağıma ilerledim ve kendimi siyah yorganımın üzerine bıraktım. Odamda neredeyse her şey siyah ve kahve tonlarındaydı. Tabi duvarlarımın açık mavi renginde ve yatağımın iki yanında bulunan komodinlerin turuncu renk olduğunu saymazsak...
Derin bir iç çektim. Sevgilimi özlemiştim. Acaba şu an ne yapıyordu? O da sevgilisini özlemiş miydi? Aklımdaki soruların cevabını bulabilmek adına telefonumu elime aldım. Kilit modelini girdikten sonra gelen bildirimlere baktım. Ece ve Arsel'den cevapsız aramalar vardı.
Merak ederek Arsel'i aradım. Sanki bu anı bekliyormuş gibi anında cevap verdi. ''Asya! Ben de senin aramanı bekliyordum...''
Bu cevap daha da telaşlanmama neden olmuştu. ''Araf'a mı bir şey oldu?''
Arsel'in sesi uzaktan geliyordu. Anlaşılan biriyle konuşuyordu. ''Arsel! Orada mısın?''
Yine tırnaklarımı kemirmeye başlamıştım. Bu sefer ahizenin diğer ucunda bir bayan sesi duyuldu. ''Asya?''
Bu ses... ''Ece? Neler oluyor?''
Kısa bir kahkaha sesi duyuldu. ''Hediyeni kap, bizim eve gel. Adresi hatırlıyorsun değil mi?''
Hediye mi? Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. ''Ne hediyesi?''
Tekrar bir kahkaha sesi duyuldu. ''Bilmediğini biliyordum... Bugün seninkinin doğum günü. Neredeyse her şey hazır. Araf gelmeden burada ol. Şimdi kapatmam gerek. Güzel olmayı unutma!''
Benimki? Demek Araf'ın doğum günü 14 Şubat'mış... Hiç unutamayacağım bir gün...
Sırıtmama engel olamamıştım. Saçlarımın nemli kalmasını istemediğim için kurutmaya başladım. Hızlı olmam gerekiyordu. Dolabımın askılık bölümünü açtım ve giyebilecek bir şeyler aradım. Sağ elimi elbiselerimin üzerinde gezdirdim. Hepsinin bir ev partisi için fazla olacağını düşünerek, eteklerimden birini kombin yapmayı düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CENNET'TE GÖRÜŞÜRÜZ
Ficção AdolescenteHani derler ya ''Kasım'da aşk başkadır.'' Aşkın ayı, yılı, yaşı olmaz... Bence en güzel aşklar 'ilk' aşk 'ilk' heyecanlar... Sen ona 'ilkim' dersin, o da sana 'sonum' der ...Hep özenmişimdir çocukluk aşklarıyla evlenenlere... Sadece ona dokunup, onu...