Soruyu içimden tekrarladım. Gerçekten yarası hiç kapanmış mıydı?
Yara her zaman yaraydı. Bir elin kesildiğinde kanardı. Yara günler sonra kabuk bağlardı. Kabuğu tekrardan kanatıp, yarayı ilk haline getirip canını yakabilirdin. Ya da hiç ellemeden o yaranın kabuk bağlamasını beklerdin. Ama unuttuğun bir şey vardı. O yara orada hep var olmaya devam ederdi. Bazen yaradan geriye bir iz kalıyor, bazen de kalmasa bile o acıyı unutmuyordun. Tıpkı şu anda içimde kopan fırtınaları unutmadığım ve unutmayacağım gibi. Yaram kabuk bağlamamıştı. Ben sadece kabuk bağladığını kendime hatırlatıp bu yalana inanmaya zorlamıştım.Ve işte yaram gün yüzüne çıkmıştı. Kanamıyordu, kanamasına izin vermemiştim çünkü. Sadece kötü bir zehir olarak içimden atamadan, bununla yaşamayı öğrenecektim. Hem öğrenmiştim de!
Buğra'nın gülümseyen yüzü gözlerimin önüne gelmişti. Çocukluğumun en güzel anılarını barındıran sevgilim... Beni darmadağın etmişti.
Bana ilk çıkma teklifi ettiği zaman aklıma gelince burukça gülümsedim. O zaman daha çıkmak nedir onu bile bilmiyorduk.
Okulun sırasında oturup yemek yerken birden yanıma gelmişti. Ellerini arkaya saklıyor bir yandan da gülümsüyordu.
"Sana bir şey vereceğim." demişti gülümsemesine devam ederken.
Ben de kafamı sallamıştım.
Elleriyle arkaya sakladığı şey iki adet güldü. Gülleri görünce gülümsemiştim.
"Erkekler sevdiği kızlara gül verirmiş. Ben de sana bu yüzden gül veriyorum. Seni seviyorum Miray." demişti ve gülleri bana vermişti.
Dördüncü sınıftık belki sevmek ya da aşık olmak nedir bilmiyorduk. Ama yaşımız ilerledikçe sevmenin de aşık olmanın da ne demek olduğunu birlikte öğrendik. En azından ben öğrenmiştim.
Lise ikiye kadar çıkmıştık. Ben onun beni sevdiğini sanarken o başka kızla çıkıyormuş. Ve neden bunu yaptığını sorduğumda verdiği cevabı asla unutmayacaktım.
"Çocukken olan aptal bir şeydi. Artık seni sevmiyorum ve senden sıkıldım. Şimdi hayatımdan çık, git lütfen."
Dediği lafı hatırlayınca bir yandan kalbim sızlıyor bir yandan da salak salak gülüyordum. Hayatıma giren kendisiydi ama yine kendisi istemişti hayatından çıkıp gitmemi.
Dediğine uyup hayatından çıktım. Bunu onun için yapmadım. Kendimi daha da darmadağın etmemek için yaptım. Peki zarar gören, kalbine her gün bir ok saplanan, yarası daha da kanayan kimdi? Bendim. Ben bu haldeyken o ne yapıyordu? Yeni sevgilisi ile gülüp eğleniyordu. Ne tuhaf değil mi hayat? Hayatım dediğin kişi hayatını yerle bir ediyor, yavaş yavaş yok ederek.
Lanet olsundu ki gözyaşlarım durmuyordu. Acı dinmiyordu, ben sadece acımı sessiz kılmıştım ve bu sessizlikten sıkılmış olacak ki çığlık atıyordu. Acım çığlık atıyordu...
Neden gözyaşlarıma söz geçiremiyordum? Neden her damlada acım gözyaşlarımdan süzülüyordu? Neden, neden, neden? Cevapsız kalacaktı yine sorularım. Yüreğimin de cevapsız kalıp sessizliğe boğulacağı gibi...
Gözümden bir damla yaş aktı. Benden bir parça gitti.
Parçalar kayboldu. Ben de kayboldum.
Kalbim sessiz kalmayı tercih etti. Ben de kabul ettim. Çünkü verebilecek bir cevabım yoktu.
Kalbim sustu. Ben sustum.
Gözyaşlarım aktı. Ben yavaş yavaş kayboldum.
×××
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLANİHAYE
Teen FictionKırgınlıkların kalbine battığı bir kız düşünün. Gülümsemeleri çoğu zaman burukla dolu. Bir gün, tüm acılarına rağmen, gülümsemeyi benliğinden uzak tutamayan bir çocuk giriyor hayatına. Gülümsemeyi öğreniyorlar birlikte, sonsuzluk da; sonla. ~ Her ş...