"Çikolatalı güzelim."
Omzumun üstünden seslenen kişiye yani Buğra'ya baktım. Bunun bu saatte, burada ne işi vardı?
"Buğra ne işin var burada?"
"Seni görmeye geldim."
"Hangi yüzle?"
"Miray yapma lütfen böyle."
"Buğra benim bir şey yaptığım yok. İyi gördün. Şimdi gidebilirsin."
"Hiçbir yere gitmiyorum."
"İyi sen kal. Biz gidiyoruz." diyerek bir hışımla arabaya bindim.
Ne ara arabadan indiğini anlamadığım Berkhan'a ise binmesi için tek kaşımla işaret yaptım. Beni pek umursamayarak durmuş Buğra'ya kötü kötü bakıyordu. Herhalde bıraksam ağız, burun dalardı.
"Berkhan, hadi." diyerek uyarıcı tonda konuşsamda istifini hiç bozmadı.
"Berkhan!"
Bakışlarını Buğra'dan çekip bana yöneltti. "Hadi."
Kafa sallayıp, "Tamam." dedi ve hızla arabaya binerek arabayı çalıştırdı.
"Bu kim? Seni rahatsız mı ediyor? Ediyorsa söyle Denizkızı."
"Eski sevgilim. Konuşmak istiyormuş da salak. Hayır, konuşulacak ne kaldıysa?"
"Duruma el atmamı ister misin?"
"Hayır. Lütfen bu işe karışma. Eğer rahatsız etmeye devam ederse söylerim."
"Tamam. Sen nasıl istersen."
İçten bir şekilde gülümsememe aynı şekilde karşılık vererek yola odaklandı.
×××
"Listeden seçiyorum." diyerek gözlerini kapayan Ayça Hoca'ya nefeslerimizi tutmuş, kukuma kuşu gibi bakmaya başladık. Kendisi sağ olsun iki hafta da bir sözlü yaparak bize ecel terleri döktürüyordu. Tabii onun için hava gayet hoştu. Sonuçta birazdan kalpten gidecek olan kendisi değildi.
Hoca gülümseyerek bir kişinin üstünde durarak gözlerini açsa da gördüğü isim ile gülümsemesi yüzünde solmuştu. Acaba ben miydim lan?
"Dolunay Parlayan."
Kendi adımın çıkmadığını duyunca derin bir 'oh' çekerek Dolunay'a bakmaya başladım. Kafasını sırasına gömmüş uyuma numarası yapıyordu.
"Dolunay nerede? Uyuyor mu? Az önce uyanıktı sanki. Uyuyorsa da kaldırın."
"Yok hocam uyumuyor." diyerek gülen Beril'e Dolunay bir küfür savurdu sadece bizim duyabileceğimiz bir sesle.
"Hiç yakışıyor mu sana kardeşim? Ayıp, ayıp. Hadi tahtaya." diyerek Dolunay'la eğlenmeye devam eden Beril'e güldüm.
"Dolunay Parlayan derhal tahtaya! Getirtme beni oraya! Senin keyfini bekleyemem!"
Dolunay gülümseyerek kafasını sıradan kaldırdı ve bize bir bakış atıp tahtaya çıktı. Bu bakış 'hocayı birazdan delirteceğim iyi izleyin' bakışıydı.
Soruya dokunmayarak hocanın suratına bakmaya başlayan Dolunay'a Hoca, "Dolunay, suratıma bakmak yerine soruyu yap." dedi.
"Nasıl yapıldığını bilsem yapacağım zaten."
"Dersi dinleseydin yapardın diye düşünüyorum."
"Şimdi sevgili hocam yanlış düşünüyorsunuz. Dinliyorum ama yapamıyorum. Şimdi ne bu soru allasen? Ne yani?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLANİHAYE
Teen FictionKırgınlıkların kalbine battığı bir kız düşünün. Gülümsemeleri çoğu zaman burukla dolu. Bir gün, tüm acılarına rağmen, gülümsemeyi benliğinden uzak tutamayan bir çocuk giriyor hayatına. Gülümsemeyi öğreniyorlar birlikte, sonsuzluk da; sonla. ~ Her ş...