"Bence aşk...Satranç oyunudur. Şah olan aşk, mat olan insan."
Benim aşk tanımımda buydu. Hiç aşık olmayan insan bile aşkı tanımlayabilirdi. 'Aşk acı çekmektir.' diyebilirdi mesela. İzlediği filmlerden, dizilerden, etrafındaki insanlardan gördüğü kadar tanım yapabilecek kadar öğrenmiştir aşkı. Ama aşk hep toz pembe anlatılırdı dizilerde ya da filmlerde. Kimse gerçek dünyayı tamamen yansıtmazdı, yansıtmazlardı da. İnsanlar bu toz pembe hayatlara kanmışken kim dünyanın gerçek tarafını anlatırdı ki?
Aşk gerçeği kavrayamayıp toz pembe hayallere dalmaktır aslında. Gözün kör olmasıdır. Gerçeklikten kopup toz pembe hayallerde yaşamasıdır.
Miray'ın omzumu dürtmesi ile düşüncelerimden sıyrıldım.
"Pardon, dalmışım. Bir şey mi dedin?"
"Sadece aşk mı, satranç oyunundan ibarettir?"
"Aslında bu dünyada satranç oyunundan ibaret. İnsanların hayatında hep iki seçenek var: kazanmak ve kaybetmek. Tıpkı satranç oyunundaki şah ve mat gibi. İnsan hep en sevdiklerini, değer verdiklerini yanına alır. Onun için önemli olmadığını düşündüğü şeyleri umursamaz. Satranç oyununda piyonlar da öyle değil mi sence? Sadece insan değer verdiklerini korumak için, önemli olmadığını düşündüğü şeyleri harcar ve hepsini kaybeder. Düşmanının hamlesi yavaş yavaş en sevdiklerine doğru gelir. Ve sevdiklerini de kaybeder. Fili, kalesi, atı gider. Sadece veziri kalır. O da giderse her şeyini kaybeder. Düşmanı açığını kolayca yakalar ve bam! Veziri de gitmiştir ve düşmanı yenmiştir. Sonra bir şeyi fark eder. Önemsemediği piyonlarla doğru düzgün hamle yapsaydı elindekileri kaybetmeden düşmanının açığını yakalayacaktı ve kazanan taraf o olacaktı. Bu hayatta önemsemediğimiz şeylerin değerini kaybedince anlıyoruz. Ama kaybetmek de kazanmanın yarısıdır. Bir şeyi kaybetmeden kazanmanın ne olduğunu bilemezsin."
Cevap vermemişti. Daha doğrusu ne cevap vereceğini bilemiyor gibiydi. Zaten gözlerinden de okunuyordu. Bu haline tebessüm ettim.
"Düşüncelerin her zaman beni şaşırtmak zorunda mı?"
"Hmm... Bu sorunun cevabını sevgili düşünceme sormam gerek. Düşünce Bey bu soruya ne cevabınız var? Hı hı anladım. Tabii efendim. Düşünce Bey şaşırtmazsam olmaz, diyor."
Bu dediğime gülüp, "Delinin tekisin. Düşünce Bey buna ne diyor? Kızıyor mu bana?" dedi.
"Size nasıl kızabilirim. Siz öyle diyorsanız öyledir, diyor."
"Senin şu halini görseler yapacakları ilk şey tımarhaneye kapatmak olur."
"Onlar kendileri kapatsınlar."
"Deli olan sensin. Deli olmayan niye kendini oraya kapatsın?"
"Herkes deli Denizkızı. Bana şu dünyada akıllı bir insan göster. Ben deli değilim diyen bile delidir. Deli olmak iyidir."
"Deli olmak ayrıcalıktır. Hobidik hoppa!"
"Ha? Ney, ne hoppa?"
"Hobidik hoppa."
"Bu ne?"
"Sevinme şeklim."
"Tuhaf Denizkızımın tuhaf sevinme şekli."
"Ben tuhaf değilim. Tamam mı?"
"Tamam."
Omzuma vurmaya başladı.
"Bak uçurumun kenarındayız. Uçarız aşağıya sonra bulamazlar bizi. Hem ölürsek yani ölürsem Fatma'nın kızı ne olacak?"
"Fatma'nın kızını eşek tepsin. Ne Fatma'nın kızıymış ya!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLANİHAYE
Teen FictionKırgınlıkların kalbine battığı bir kız düşünün. Gülümsemeleri çoğu zaman burukla dolu. Bir gün, tüm acılarına rağmen, gülümsemeyi benliğinden uzak tutamayan bir çocuk giriyor hayatına. Gülümsemeyi öğreniyorlar birlikte, sonsuzluk da; sonla. ~ Her ş...