bölüm 2

476 45 23
                                    


   Adının Volkan olduğunu öğrendiğim çocuk yanımdan kalkıp odadan çıkınca uzun boylu çocuk sandalyelerden birini çekip iri yapılı adamla konuşmaya başladı. Birkaç dakika sonra uzun boylu çocuk yanımda dikilip bana bakmaya başladı.

   "Hadi kalk gidiyoruz."

   "Nereye?"

   Verdiği emir karşısında -sorduğum sorudandır ki- göz devirdi. Az biraz korktuğum için yattığım yerden doğruldum ve koltuktan kalktım. Yürümemi bekliyordu, belli.

   Nereye gidiyorduk bilmiyordum ama gidiyordum. Korkuyor muydum? Fazlasıyla... Peki buradan kaçma gibi bir planım var mıydı? Yoktu, olsa da pek bir şey farketmezdi. Çünkü bu sırık benim bileğimi öyle bir tutmuştu ki sanki bileğimde bir kelepçe vardı.

   Tam kapıdan çıkacağımız zaman sırada içerideki adam "Emre!" diye seslendi. Bileğimi tutan uzun boylu çocuk beni bir an dahi bırakmadan arkasını döndü. İri yapılı adam belli belirsiz gülümseyip "Sana güveniyorum" dedi.

   Hangi konuda? Ne yapacaktı ki bu çocuk bana?

   Tehlike çanları çalarken Emre beni -zorla- arabaya bindirdi. Baş parmağımın tırnağını kemirmeye başladım. Emre arabaya bindiği anda hiçbir şey söylemesine izin vermeden ona döndüm.

   "Nereye götürüyorsun beni?"

   "Sana ne?"

   "Ne demek sana ne? Beni nereye götürüyorsun?" diye bağırdım.

   Gözlerindeki alev topu yavaş yavaş büyürken az önceki ses tonumdan pişman oldum ve alt dudağımı ısırdım.

"Susacak mısın? diye sordu uyarırcasına.

  Evet anlamında başımı sallayıp önüme döndüm. Çünkü beni burada öldürse kimsenin haberi olmazdı. Terkedilmiş bir sokaktı burası. Kirliydi ve etrafta kimse yoktu. Yani bizden başka...

   "Beni neden götürüyorsun?"

   "İntikam için."

   "Nasıl yani?"

   "Çok soru soruyorsun."

   "Merak ediyorum."

   "Etme."

   "Neden?"

   "Bak yine soru sordun sus artık!"

   "Ya ama çok merak ediyorum."

   "SUS!"

   "Peki..."

   Bir süre daha sessiz kaldık. On dakikalık bir yolculuğun ardından ufak bir eve geldik. Dağ başından farkı yoktu buranın çünkü burası DAĞIN BAŞI!

   Arabadan inmek için hamle yaptığım sırada Emre kapıyı açıp kolumdan tuttu ve beni dışarı çekti. Eve doğru yürürken beni de peşinden sürüklüyordu.

   Evin önüne geldiğimizde kolumu bırakmadan çelik kapıyı tek hamle ile açtı.

   Hayvan herif! Ben daha 2 elimle açamıyorum.

   Beni içeri ittiğinde kendi de kapıyı kapatıp ne kadar kilit varsa kilitledi.

   "Sessiz bir kızsın. Diğerleri gibi değilsin."

   "Diğerleri derken? Benden başkalarını da mı böyle kaçırdın?"

   "Yok, aslında öğretmenim. Paraya ihtiyacım vardı, bu işe başladım. Seni öldürdükten sonra da öğrencilerimin yanına geri gideceğim."

   "Sen... sen beni öldürecek misin?"

   "Eğer baban istediğimi yapmazsa evet."

   "Ne istiyorsun benim babamdan? O sana ne yaptı?" diye bağırıp köşede bulduğum vazoyu ona doğru fırlattım.

   Dizlerini kırıp eğilince vazo kapının dibindeki duvara çarptı ve unufak oldu.

   "Deli misin sen?" diye bağırdı.

   Ani bir hareketle yanıma geldi ve kolumdan tuttu. Salonun ortasındaki koltuğa itti beni ve kendi de tam karşıma bağdaş kurup oturdu. Daha önce gördüğüm alev topu tekrar gözlerine hapsoldu.

   "Seni neden kaçırdığımı biliyor musun?"

   "Evet! Çünkü sen deli herifin tekisin!"
 
   "Baban annemi öldürdü! Bunu mu duymak istiyorsun, babanın katil olduğunu mu?"

   "Iyi de öldürdüyse babam öldürmüş bana... sen az önce ne dedin?"

   "Baban dedim! Annemi, babamı öldürdü!"

   "Ya sen salak mısın? Benim babam yapmaz öyle şey!" deyip kenardaki yastığı aldım. Vurmak için hamle yaptığımda kolumu sıkıca tuttu.

   "O elin bir daha kalkarsa... o parmaklarını tek tek koparırım... hemde gözünün önünde..." diye tehditkârca tısladığında gerçekten ondan korktuğumu hissettim.

YAKTIN BENI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin