"Ağabey, yemeğe gelmeyecek misin?"
Başını hayır anlamında salladı ve elindeki bardağın son yudumunu da içti.
Bir haftadır su yerine içki içmesi, doğru dürüst yemek yememesi, uykuya bir türlü dalamaması, dalsa bile Evin diye sayıklaması iyice sinirlerimi zorluyordu.
Mutfağa gelip Volkan'ın elindeki telefonumu aldım ve Evin'i -bir haftadır yaptığımız gibi- tekrar aradım.
"Aradığınız kişiye şu a..."
Telefonu kapatıp sertçe masaya koydum.
"N'oluyor sevgilim?"
Volkan elimi tuup ufak bir öpücük bıraktı.
"Ya madem gideceksin niye ağabeyimi bu durumda bırakıp gidiyorsun? Bu kadar vicdansız biri misin ya sen? Ağabeyimi resmen kullandı! O kız karşıma çıktığı an gırtlaklacağım!"
*Evin*
Hastane koridorunda beklemek... Hem de hamilelik testi sonuçlarını beklemek! Tam bir felaketmiş...
Anne olmayı şimdiye kadar hiç düşünmedim. Annemi benden alan hastalığın bende de olabileceğini düşündüm hep.
Doktorun odasından çıkan hemşire "Evin Özen!" diye seslendi sağa sola bakarak. Ayağa kalktım.
"Buyrun, benim."
"Doktor Bey sizi görmek istiyor."
Derin bir nefes alıp hemşireye teşekkür mahiyetinde gülümsedim. İçeri girdim ve doktorun hastaları ya da misafirleri için yerleştirdiği tekli koltuklarsan birine oturdum.
"Reglinizin beş gündür geciktiği şikayeti ile geldiniz fakat gebelik testine başta karşı çıktınız. Özel bir sebebi yoksa, sorabilir miyim?"
"Henüz evlenmedim."
"Bu belki, üzücü olabilir ama sevinmelisiniz Evin Hanım. Hamilesiniz."
***
'Nasıl yapacağım?' 'Bebeğe zarar vermeden büyütebilecek miyim?' soruları dönüp duracaktı beynimde. Kendi annemi kaybetmiştim ve bebeğimi de asla bırakamazdım.
Tüm bunları unutmama Mete'nin yolladığı görüntülü çağrı sebep oldu. Gözlerimi silip açtım ve tam karşımda duran müstakbel kocama baktım.
"Bebeğim, nasılsın?"
"İyiyim bitanem. Sen ağladın mı?"
"Az önce yemek yapmak için soğan doğradım, acıymış yaktı gözlerimi."
"Doğa'ya söyle tatlısından alsın, kıyamam sana."
"O sıkıntı değil, halledebilirim. Senin işlerin hâlâ bitmedi mi?"
"Malesef bebeğim, bitiremedim. Ama şimdi kapatmam gerek, seni seviyorum."
"Ben de seni."
Aramayı kapattıktan sonra telefonu yatağa attım. Kapı zilinin sesiyle gelenin Emre olabileceğini düşünmeden aşağı indim ve tereddüt etmeden kapıyı açtım.
"Emre?"
Karşımda duran o asil bedene baktım. O günkü hali yoktu. Çökmüş gibiydi ve aramızda bir öetre uzaklık olmasına rağmen içki kokusu ta buraya geliyordu.
"İçeri gelebilir miyim?"
Çevredeki kişilerin görmemesi için Emre'nin içeri girmesine izin verdim. Kapıyı kapattığımda bana bir kağıt uzattı. Bu, o evden ayrılmadan önce ona yazdığım mektuptu.
"Neden Evin, neden gittin?"
Sustum.
"Yetmedi mi sana olan sevgim?"
Yine sustum.
"Bazen sadece ölmek istiyorum. Bazen de sevdamızın en güzel zamanları olan, birbirimizi en çok sevdiğimiz günlere dönmek istiyorum."
"O günler bir daha asla olmayacak Emre!"
"Bize niye böyle yapıyorsun?"
"Çünkü hamileyim!"
Aniden bağırmamla bir an duraksadı, yerine mıhlandı. Gözleri doldu ama ağlamadı. Canı yandı ama dışına vurmadı.
"Lütfen; lütfen o bebeğin benden olduğunu, eğer onun varlığını öğrenirsem seni ve onu terk edeceğimi düşündüğün için bunları yaptığını söyle! Lütfen!"
"Değil! Bu bebek senden değil, kalbim ya da hayatım sana ait değil! Aldattım seni. Aslında sana aşık değilim! Haftaya evleniyorum, gelinliğimi bile aldım ve seni artık hayatımda istemiyorum."
"Mete ile mi evleneceksin?"
"Evet."
"Mutluluklar dilerim."
Vitrinin çekmecesine koyduğum davetiyelerden birini Emre'ye uzattım. Sırf canını yakmak, onu kendimden soğutmak için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKTIN BENI (TAMAMLANDI)
Romance25.06.2016 - 14.09.2017 Ben, seni basit bir kibrit parçası ile yakmış olabilirim ama sen; beni gözlerinle, teninle, herşeyinle yaktın. Ve ben seni bu denli yakamadığım için özür dilerim.