Bölüm 20

123 17 1
                                    

   Neşeli kahkahalarım tüm salonun duvarlarını kaplarken Melis ve Doğa saskinca birbirine, Volkan da "Sen birşeyle karıştırıyorsun" der gibi bana bakıyordu.

   Gülüşlerimi dengeye sokmaya çalışırken dilimin ucuna gelen kelimelerle cümleler kurmaya çalışıyordum. En sonunda ağzımdan "Görüyor musunuz beyler? Benim kuzenim, düşmanımla berabermiş." cümleleri çıktı. Volkan'ın sinirleri bozulmuş olacak ki o da gülmeye başladı.
   Sigaramdan son nefesi de çekip söndürdüm ve telefonumu alıp ayağa kalktım. Odadaki herkesin meraklı gözleri bana dönükken Melis'in kolundan tutup ayağa kaldırdım.

   Doğa da merakla ayağa kalkıp "Nereye?" diye sordu.

   "Sanane?" diye azarlayıp Volkan'a döndüm ve göz kırptım. Ne yapacağını anladığını umarak Melis'i zorla dışarı çıkardım.

   "Emre n'apıyorsun? Bırak kolumu!" cümleleri devam ederken Melis'i zorla arabaya bindirdim. Binerken ayağını kapıya vurduğundan dolayı ayak bileğini tutarken arabaya bindim.

   "Gidiyorum ben!" diye bağırıp arabanın kapısına döndüğü an solumdaki kapıya yerleştirilmiş olan kilit düğmesine bastım. Arabadan tüm kapıların kilitlendigine dair uyarı sesi geldiğinde gülmeye başladım.

   Arabayı şehir merkezinden uzakta bir yere sürerken Melis sonunda pes etti. Kısa süren sessizliği "Torpidoyu aç." diyerek bozdum.

   Şaşkınlıkla bana bakarken "Neden?" diye sordu.

   "Aç!" diye bağırınca torpido gözünü açtı.
Benden talimat beklediği bakışlarından belliydi.

   "Siyah kutuyu çıkar."

   Dediklerimi harfiyen yapması egomu okşamıştı.

   "İçindekini ver."

   Kutuyu yavaşça açtı. Içindeki silahı görünce gözleri kocaman olmuştu. Olsa ne yazar, dağın başına gelmiştik bile.

   Kilitleri açtım ve arabadan inip Melis'i de indirdim.

   "Emre bana birşey yapmayacaksın değil mi?" diye sordu gözyaşlarıyla.

   Cevap vermedim. Yapacaklarımın kat ve kat daha fazlasını hak ediyor Melis. Önce evlilik dışı çocuk yapması, sonra Doğa'yı ölmüş gibi göstermesi ona olan nefretimi körüklüyordu. Evlatlıktan reddetti eniştem. Gitti Melis. Daha 18 yaşındaydım. O an söz verdim kendime, belki Selçuk için iyi bir anne olamayabilirdim fakat iyi bir baba sevgisi gösterebilirdim.

   Gösteremedim. 

   Selçuk'un doğduğu haberi geldi kulağıma. Melis onu yurda vermişti. O zamanlar patronumun yanında çalışan genç biri vardı. İlhan...

   İlhan İstanbuldaydı. Araştırmasını rica etmiştim. Bana getirdiği bilgiler hakkında konuşurken Erdem Enişteme yakalandık. O minicik  torununun, o yavrucağın ellerin yanında büyümesini istemediği için İlhan'ı da beni de alıp İstanbul'a gitti. Selçuk'a şimdiye kadar halam baktı. Tek bir gün bile of demedi. Ki zaten Doğa'nin ve ebeveynlerinin Selçuk'tan haberleri yoktu.

   Melis'i hızla itip kolunu bıraktığımda dengesini kaybedip yere, ellerinin üzerine kapaklandı.

   Elimdeki silahın şarjörünü kontrol ettim.

   "Bak Emre, eğer Evin'in annesinin ölümünden dolayı getirdiysen beni buraya yemin ederim herşeyi anlatabilirim. Yeter ki bana birşey yapma."

   "Evin'in annesinin ölümüyle ne alakan var senin?"

   Suç işlemiş de annesinden azar yiyen çocuklar gibi başını eğdi. Işte o an bu olayda bir parmağı olduğunu anladım.
Cebimden telefonumu çıkarıp Evin'i aradım ve açtığı an;

YAKTIN BENI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin