*Volkan*
Başımı çevirip Tuğba'ya arka koltukta oturan "Evin'i işaret ettim. Başını cama yaslamış sessizce ağlıyordu. Tabi Tuğba'nın da ondan bi farkı yoktu ama olsundu."Volkan beni eve götürür müsün?" diye sordu Evin soğuk sesi ve donuk bakışlarıyla.
Onun evde olmasını istediğim söylenemezdi. Tabiki onun moralini düzeltmek için kutlamalar ya da eğlenceler düzenleyecek değildik fakat Evin'i de evde yanlız bırakmak istemezdim.
"Bir şartla."
"Neymiş?"
"Tuğba da seninle gelsin."
"Farketmez." diyip tekrar dışarı bakmaya başladı.
Evin arabadan inerken Tuğba'ya "Fazla üzerine gitme ama fazla da üzülmesine izin verme." dedim. Tuğba başını sallayıp arabadan indi.
İkisi de birkaç gün toparlanamayacaktı sanırım.
*Evin*
Hayatımda ilk defa annemi bu kadar özlüyordum. Koca bahçenin ortasında durup arkamdan gelen Tuğba'ya baktım. Yanıma geldiğinde "Birşey mi oldu?" diye sordu.
"Anneni özlüyor musun?"
"En az senin kadar."
Hizmetli kapıyı açtığında "Bugünden itibaren 1 hafta izinlisiniz." diyip içeri girdim. Yanlız kalmaya ihtiyacım var!
Telefonum çalıyordu fakat açmak gibi bir niyetim yoktu.
"Açmayacak mısın, Mete arıyor?" dedi Tuğba. Mete arıyorsa hele hiç açmayacaktım.
Ayağa kalkıp aynanın önündeki telefonumu aldım ve tamamen kapattım. kapattım sırada gözüme telefonumun dibindeki çerçeve takıldı. Mete ile nişan günümüzden bir kare...
Gülerek çerçeveye dokundum ve yere düşüp kırılmasına sebep oldum. Yüzündeki gülümseme kaybolmadan diğer çerçeveye baktım. Babamla bir fotoğrafım vardı. 11 yaşında gittiğimiz Londra gezisinde çekilmişti bu fotoğraf. Daha annemin yokluğuna yeni yeni alışmıştım. Biraz kafa dağıtmak adına gitmiştik oraya.
O çerçeveye de dokunup düşürdüm. Daha sonra önümde duran aynalı dolabın dibindeki küçük pufu çekip oturdum ve tam karşımda duran annemin resmine baktım. Her aynanın karşısına geçtiğimde 'Acaba onun kadar güzel olur muyum bu sefer?' diyerek saçımı, makyajımı yapardım. Hazırlıklarım bittiğinde onun o güzel gülüşüne bakıp sonra aynaya döner ben de gülerdim. Fakat yine onun kadar güzel gülemezdim.
Diğer fotoğraflarına bakardım zaman zaman. Annemle karşılaştırdım kendimi daima. Acaba onun gibi güzel miyim, kıyafetler bana ondaki gibi güzel duruyor mu, cidden babama annemi hatırlatıyor muyum?
Bana her zaman 'Seni gördüğümde annen aklıma geliyor.' derdi. O cümlelerin ardından 'İşte sırf bu yüzden nefret ediyorum senden.' deseydi şu ankinden daha cok yanardı canım.
*Mete*
Arabaya binip telefonumu elime aldım. Babamdan sayısızca cevapsız arama vardı. Büyük ihtimal Berkay Bey'in tutuklandığını öğrenmiş ve beni çağırmak için aramıştı.Ona fırsat vermeden eve doğru sürdüm. Sıkışık İstanbul trafiğinde yaklaşık bir buçuk saatte eve ulaştım. Annem kapıyı açtığında elimdeki araba anahtarını ona uzatıp "Babam nerede?" diye sordum. Salonda beni beklediğini söyleyip kapıyı kapattı.
Sinirden bir sağa bir sola dolanıp duruyordu.
"Baba!" diye seslendiğimde bakışlarını bana çevirdi.
"Otur şuraya konuşacağız." diyip tekli koltuklardan birine oturdu. Karşısındaki koltuğa geçip cebimdeki cüzdanımı ve telefonumu orta sehpanın üzerine koydum.
"Berkay tutuklanmış."
"Aynen. İşler iyice sarpa sarıyor."
"Şimdi ne yapacağız?"
"Evin'in hayatına Emre girmeseydi bunlar olmayacaktı. Şimdi Emre'nin b*kuna şirketi üzerine almayacak."
"Battık biz."
"Daha batmadık. Berkay'ın aklına gelirsek avukatına şirketi benim üzerime yapmasını söyler."
"Sen ciddi misin Mete?"
"Harbi ben ne saçmalıyorum?"
"Yavaşça oturduğum yerden kalkıp sehpanın üzerindeki eşyalarımı alıp üst kattaki odama doğru yöneldim. Babam arkamdan nereye gittiğimi soruyordu.
"Odama gidiyorum. Sonra da tuvalete gideceğim. Ne demişler; Türk'ün aklı ya kaçarken, ya s*çarken..." diyip odama çıktım.Telefonumdan Elis'in numarasını bulup "Nerdesin?" mesajını yolladım.
Birkaç dakika sonra ceketimi çıkarırken telefonuma mesaj geldi. Elis cevap yollamıştı.
"Evdeyim, müsait isen gel."
Durur muyum hiç! Ceketimi giyip tekrar evden çıktım.
Elis babamın katıldığı cemiyetleden birinin başkanının kızıydı. Evin'le nişanımızda tanışmıştık.
Elis'in evine geldiğimde balkonda kitap okuyordu. Elindeki kitabı bırakıp koşarak aşağı geldi ve kapıyı açıp bana sarıldı.
İçeri geçtiğimizde elimi hâlâ bırakmamıştı.
"Çok mu özledin beni?" diye sordum gülerek ve belinden tutup kendime çektim.
"Evet."
"O zaman beni omzunda uyutursun değil mi? Çok yorgunum çünkü."
"Beni ılık bir duş alalım önce... sonra uyursun olur mu?"
"Hayır demem biliyorsun." diyip gülerek ona baktım.
***
"Evlenecek misin şimdi Evin'le?"
"Büyük ihtimal hayır."
"Neden?"
"Emre'nın dışarı çıkmasını bekleyecek. Adımın 'Mete' olduğu kadar eminim."
"Peki ne yapacaksın?"
"Hâlâ düşünmedim ne yapacağımı."
"Sen salak mısın Mete? Benimle evlenirsen zenginliğinden birşey kaybetmezsin."
"Evin'in mal varlığının hepsini kendi üzerime yaptıktan sonra ona annesinin kaderini yaşatmayacak mıydı?"
"Eğer çocukla gelirsen bakmam." dedi gülerek.
Güldüm ve "Evin de zaten erken yaşta anne olmayı düşünmüyor." açıklamasını yaptım.
"O zaman şerefine!" dedi ve elindeki kadehten bir yudum aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKTIN BENI (TAMAMLANDI)
Romance25.06.2016 - 14.09.2017 Ben, seni basit bir kibrit parçası ile yakmış olabilirim ama sen; beni gözlerinle, teninle, herşeyinle yaktın. Ve ben seni bu denli yakamadığım için özür dilerim.