"Emre..."
"Hı?"
"Sana bişey soracağım."
"Hı?"
"Kapıları veya pencereleri açabilir misin?"
"Neden?"
"Ceyran yapsın, elektrikten tasarruf edelim."
"Bu kadar salak olduğunu bilseydim seni Volkan'ın başına atardım."
"Peki." dedikten sonra sustum.
"Baş belası uyu!"
"Son bir soru sorabilir miyim?"
"Bununla birlikte 56. sorun olacak. Sor hadi sor... içinde kalmasın."
"Bir elma neden diskoya gider?"
"Elma diskoya mi gider baş belası!"
"Gidiyormuş işte ama neden?"
"Neden?"
"Kurtlarını dökmek için." diyip gülümsedim.
Hayır yani o düzgün dişlerini bir de gülerken görebilmek için şurada tam tamına 56 tane espri yaptım ama hiçbirinde de gülmedi. Mimikleri de gayet yerinde halbuki.
3 dakika daha sessizlik yaşadık. Daha sonra tekrar "Emre.." diye seslendim. Derin bir nefes aldı. Sanırım bu 'efendim' demekti.
"Beyinsiz bir insan ne kadar yaşar?"
"Sen ne kadar yaşarsan o kadar yaşar! Baş belası, artık uyu beni delirtme!"
"Ooo... ooo... oooo.. şu an beni feci halde bozdun.. ben en iyi uyuyayım.. ama küçük bir anlaşma yapalım."
"Off!! Ne?"
"Ben uyurken bana zarar vermeyeceksin."
"Esprilerin aklıma gelirse seni kesip bahçedeki kedilere ve köpeğime yem edebilirim."
"Yaa.." dedim korkmuş bir şekilde. Çünkü ondan her türlü hareketi bekliyordum.
O sırada büyük bir kahkaha sesi duydum.
"Sıra bende." dedi ardından gülerek.
"En acı on nedir?"
"Biberon."
"Yuh!"
Şeker Kız Candy bakışlarımı yüzüme yerleştirip birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım.
"Bill Gates neden hasta olmuş."
"Windows açık kaldığı için."
"E ama buna da yuh!"
Gecenin 2.40'ına kadar bu tür espriler yapıp gülmüştük. En sonunda Emre'ye doğru döndüm ve iki elimi birleştirip yastığın altına koydum. Emre bir şeyler söylüyordu fakat o kadar uykum gelmişti ki artık hiçbirini duyamaz olmuştum. En sonunda da gözlerim kapandığında üzerime ince bir örtünün atıldığını fark ettim. Büyük ihtimal Emre uyuduğumu farketmiş, üzerimi örtmüştü. Başımın altındaki yastıktan gelen sigara karışımlı erkek kokusu beni kendine daha çok çekerken kendimi uykunun huzurlu kollarına teslim ettim.
Sabah uyandığımda evin içinde çiçek kokuları dans ediyordu. Gözlerimi sonuna kadar açtığımda yattığım yerde olmadığımı anladım. Burası küçük bir yatak odasıydı. Ama daha önce buraya hiç adımımı atmadım ben?
Çift kişilik yatakta olduğum yerde doğruldum. İnce, pembe çiçekli yatak örtüsü bana kendi odamı hatırlatmıştı. Yatağın hemen karşısında açık kahverengi renginde kocaman bir dolap vardı. Dolabın ortadan ikiye ayrılması, iki kişinin kullandığı anlamına geliyordu. Yatağın sağ tarafında dolaba uygun bir komodin vardı. Diğer tarafı duvara dayalıydı.
Üzerimdeki ince örtüyü atıp ayaklarımı yere bastım. Yerler soğuktu, fakat üşütecek kadar soğuk değildi. Çorapsız hiçbir zaman kalmadığım için yatağın kenarında çoraplarımı aradım.
Komodinin dibindeki çoraplarımı elime aldığımda pis koktuklarını, artık yıkanmaları gerektiğini düşünerek yüzümü buruşturdum. Çoraplarımı tekrar eski yerine koyduktan sonra çıplak ayak aşağı indim. Salonda kimse yoktu. Emre'nin ortalıkta olmayışı aklıma planımı getirdi.
KAÇIŞ PLANIM!!!
Koşarak mutfağa gittiğimde kapıda her ne kadar ayağım kayıp düşecek gibi olsam da Emre'yi görmemle planım resmen suya düşmüştü. ÇÜNKÜ EMRE BENİM ÜÇ GÜNDÜR KAŞIKLA AÇMAYA ÇALIŞTIĞIM VİDAYI, ELİNDEKİ TORNAVİDA İLE SIKILIYORDU.
"N'apıyorsun?" diye sordum benim yaptığımı anlamamasını umarak...
"Vida gevşemiş, onu sıkıyorum."
Sanırım anlamamıştı. Ama anladı da bana çaktırmıyorsa? Yandın kızım sen yandın!
Kısa bir sessizlik sonrası Emre elindeki tornavida ile bana döndü. Benim göremedigim elinde de vida ile uğraşırken eğilen kaşık vardı.
İşte şimdi b*ku yedin Evin!
İfadesiz yüzü ile üzerime doğru yürürken bende geri geri kaçıyordum. Ta ki arkamdaki duvara çarpana kadar...
Aramızda milim kala kaçmak için kapıya doğru döndüğümde Emre'nin dövmeli kolu ile karşılaşmam bir oldu. Kaçmamam için kolunu duvara dayamıştı. Çaresizlikle Emre'ye döndüğümde yüzündeki belli belirsiz gülümseme ile elindeki tornavidayı arka cebine yerleştirdi. Elindeki kaşığı bana doğru tutarak "Bu ne baş belası?" diye sordu.
"Kaşıııık" dedim son heceyi uzatarak.
"Demek kaşık?"
"Evet kaşık."
"Peki nasıl bir kaşık bu?"
"Metal, gümüş renginde..."
"Baş belası!"
"Efendim?"
"Aslında güzel fikir ha. Kaşığı tornavida yerine kullanmak... akıllıca!"
"Arada böyle fikirler geliyor aklıma"
Son cümlesini söylerken yüzünde beliren gülüş aniden kaybolmuştu ve yerini öfkeli her an öldürecek olan bakışlar almıştı. Elindeki kaşığı sinirle arka tarafa doğru fırlattı. Arka cebindeki tornavidayı çıkarıp gırtlağıma dayadı. Ben nefes almaya dahi korkarken o, bayağı eğleniyor gibi görünüyordu.
"Bana bak baş belası, eğer bir daha aklına bu tür -kaçma ile ilgili- fikirler gelirse bu tornavidayı gırtlağına sokarım. Tamam mı?"
Korkudan titrerken sesimin de titreyeceğini umarak başımı sallamayı denedim fakat en ufak bir hareketimde tornavidanın sivri ucu boğazıma batması bir oldu. Tiz bir çığlıktan sonra tornavidayı boynumdan çekip "İyi anlaşacağız seninle" dedi ve arkasını dönüp cama doğru yürüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKTIN BENI (TAMAMLANDI)
Romance25.06.2016 - 14.09.2017 Ben, seni basit bir kibrit parçası ile yakmış olabilirim ama sen; beni gözlerinle, teninle, herşeyinle yaktın. Ve ben seni bu denli yakamadığım için özür dilerim.