5-''Pişmanlık''

91 39 3
                                    

 ''Yani diyorsun ki gidip ondan özür dileyeyim ve kahve içmeye davet edeyim öyle mi?'' başımı aşağı yukarı salladım.

''Ama ben yapamam ki. Karşısına çıkınca elim ayağım birbirine dolaşır ve yine bir hata yaparım.''

''Bak Ebru. Eğer bu işin bir sonuca ulaşmasını istiyorsan ne olursa olsun bunu yapmak zorundasın. Daha sonraları neden peşinden gitmedim diye üzülmenden iyidir. En azından ben çaba gösterdim ama olacağı yokmuş ki olmadı dersin. ''

''Haklısın. Yarın gidip yapacağım. Kaybedeceğim bir şey yok.''

''Aynen öyle. Neyse. Haydi kalkalım geç oldu.'' Ben kalkarken o da benimle kalkıp yanıma geldikten sonra koluma girdi.

''Teşekkür ederim Gece.'' Cevap vermek yerine gülümsedim.

''Her şeye rağmen nasıl bu kadar iyimser olmayı başarabiliyorsun?'' Omuzlarımı silktim. ''Doğduğum günden beri anne sevgisine muhtaç büyüdüm. Çok kötü günlerim oldu ve ben hepsini yalnız başıma atlattım. Demek istediğim benimki başarı değil. Alışmışlık. Emre'nin gidişine de yaklaşımım böyleydi. Yalnız kalmaya ve kendi yaralarını sarmaya alışmış birinin yarasına ne kadar tuz dökersen dök. O zaten o acıya karşı tedbirli ve alışıktır.''

''Ya alışık olmadığın bir acıyla karşılaşırsan ne yapacaksın?''

''İnsan istedikten sonra alışamayacağı bir şey yok ki. Elbette ona da alışırım.'' Birden durup önüme geçti. ''Ben neden alışamıyorum? Senin gibi olmak istediğim çok oluyor. Altı ay kısa bir süre olmasa bile siz o kadar bağlıydınız ki birbirinize, alışman kısa sürdü diye düşünüyorum. Ama ben yarında Oğuz'dan ters bir cevap alırsam yıkılacağıma eminim.''

''Sen kendini yıkılmaya karşı hazırlamıyorsun ki. Şuan o beni redderse yıkılırım diye düşünüyorsun ama yıkılırsam neler yapıp ayağa kalkabilirim diye düşündüğün yok.''

''Doğru. Ne yapacağım o zaman?''

''Kendini..'' Ebru susmam için işaret ettiğinde gözlerini bir yere dikmiş bakıyordu. ''Ne oldu?''

''Arkada siyah giyinmiş ve ceketinin kapşonunu kafasına geçirmiş biri bize doğru geliyor.'' Arkama bakacakken eliyle kafamı kendine çevirdi. ''Bakma.''

''Ne var bunda? Hava serin kapşonunu takmış birinin olması ya da buradan geçmesi garip değil ki.'' Kolumdan tutup çekiştirmeye başladığında karşı çıkmadan yürümeye başladım. ''Olsun. Sonuçta buraya doğru geliyor. Hızlı gidelim.''

Bu kızın korkaklığının beni sinir ettiği kadar başka hiçbir şeye sinir olmuyordum.

Eve yaklaştığımızda onu durdurdum. ''Artık yavaş. Bak arkamızda kimse yok.'' Tam arkama dönmüştüm ki yine aynı kişiyi görmemle yürümeye devam ettim. Benimki korku değil sadece tedbirdi.

Kimi kandırıyordum?

''İşte sana dedim. Bizi takip ediyor.'' Ebru heyecanlı heyecanlı konuşurken onu susturdum. ''Eve az kaldı zaten. Takip etse ne olacak.''

Evin önüne geldiğimizde adam hala peşimizdeydi. Hızlıca kapıyı açtıktan sonra kendimizi içeri atıp pencerenin önüne koşturduk.

''Gece hala geliyor bu!''

''Eve girecek değil ya. Ne bağırıyorsun?'' adam telefonunu cebinden çıkarıp ekranın ışığını yakınca yüzü belli olmuştu. Oflayarak yere çöktüm. ''Boşuna heyecan yaptırdın. Anka bu.''

''Aa karanlık olduğu için görünmüyordu yüzü ne bileyim.'' Ona ters bir bakış atıp karanlıkta hiçbir yeri göremediğim için ellerimi öne doğru uzatıp yürümeye başladım.

Gece'nin KelebekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin