8- ''Emre?''

56 20 3
                                    

Yataktan kalkmak istemeyen bir bedene ve kalkmam gerektiğini belirten bir beyne sahiptim. Bu çelişkili durumda bedenimi dinlemeyi o kadar çok isterdim ki..

Bir müddet debelenmenin ardından beynim galip geldi ve uyuşuk hareketlerle yataktan kalktım.

Okul formamı giyindim ve saçımı taradıktan sonra aşağı indim.

Babam masada gazetesini okurken Behiye anne masayı hazırlıyordu. Yerime otururken ''Günaydın gençler.'' Dedim.

Babam da gazetesini katlayıp masanın üzerine koyarken beni yanıtladı. ''Günaydın ihtiyar. Bakıyorum da yüzünde güller açıyor.'' Başımı aşağı yukarı salladım. ''Evet çok mutluyum. Okuldaki şebekleri o kadar özledim ki sorma. Yüzlerini görmek için can atıyorum.'' Dedim imayla. Babam bana ters bakış atarken Behiye anne yüzümü yıkamam için beni uyardı. Oflayarak lavaboya gidip yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa dönüp yerime oturdum.

Ben normal peynirli tostumu yerken babam kaşarlı tostunu sündürerek yiyordu. Tiksintiyle bakıp kafamı çevirdim. Bütün kaşar türlerinden nefret ederdim. Özellikle de insan olan kaşarlardan. Bizim okulda bol bol bulunuyordu ve ben mecburen katlanmak zorundaydım.

''Doyduysan beraber çıkalım mı kızım?'' çayımdan bir yudum alırken başımı salladım. ''Çıkalım.''

Yukarı çıkıp çantamı aldıktan sonra koşar adım aşağı indim. ''Ebru'yu da alacak mıyız?''

''Hayır o Oğuzla gidecekmiş. '' Oğuz bizim okulda değildi ama üç sokak ötedeki devlet lisesinde okuyordu. Fazla uzak olmadığı için ilk gün Ebru'yu kendisi bırakıp, ona yaklaşan olursa diye okuldaki erkeklere gözdağı vermek istemişti.

Kısa bir mesafenin ardından okulun önüne geldiğimizde babama üzgün gözlerle baktım. ''Şimdiden bıktım.'' Gülümsedikten sonra kapıyı gösterip ''İşlerim var bana zaman kaybettiriyorsun.'' Dedi. Bir nevi kovulmuştum. Oflaya poflaya arabadan inip ağır adımlarla bahçeye girdim. Değişen bir şey yok gibi görünüyordu. Aynı müdür ve her zamanki gibi aynı öğretmenler merdivenin başına dizilmişlerdi.

Çok şükür ki çok sert bir müdürümüz yoktu. Disiplin sıkıydı fakat her ne olursa olsun çok büyük çıkışlar göstermez ve öğrenciye onun diliyle yaklaşırdı. Sempatikliği de cabasıydı.

Kısa bir süre sonra içeri girdiğimizde yeni sınıfımı buldum. Sınıfta az kişi olmasını fırsat bilerek hemen koşar adım pencere kenarı üçüncü sıraya yerleştim.

Böylece burada hem istediğim zaman ders dinleyebilecek hem de istediğim zaman Ebruyla kaynatabilecektim.

Ebru'nun hala gelmemiş olduğunu fark edince telefonumu çıkarıp hemen aradım.

Telefonu açar açmaz ''Okulun kapısının önündeyim, geliyorum.'' Deyince bir şey demeden kapadım. Birkaç dakikaya burada olurdu.

Tahmin ettiğim gibi tam iki dakika sonra sınıftan içeriye girip koşarak yanıma geldi. Sıkıca sarılmasına şaşırırken konuşmaya başladı. ''Ya bir insan bu kadar mı tatlı olur? Bu kadar mı kendisine mıknatıs etkisiyle çeker insanı? Çok seviyorum cidden.'' Bende ona kollarımı doladım. ''Bende seni çok seviyorum.''

Gülerek ayrıldı. ''Sana dememiştim ki.''

Suratımı asıp bende geri çekildim. ''Asma suratını Gece'm, gündüzüm, ayım, yıldızım. Seni de çok seviyorum. Hatta seni daha çok seviyorum. '' Sırıtırken arkama yaslandım. ''Adam olacaksın zamanla.''

Edebiyat hocası kapıdan girerken resmen gözlerimden kalpler fışkırdı. Bu adamın edebiyat anlatışını o kadar özlemiştim ki.

Ebru kolumu çimdikleyip ''Adama aşıkmış gibi bakma yanlış anlayacak.'' Dediğinde kendime geldim. ''Ben ona değil edebiyata aşığım.'' Göz devirip ''biliyorum.'' Dediğinde kıkırdadım.

Gece'nin KelebekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin