Pencerenin önündeki turkuaz pufa oturup kafamı geriye attım. "Senin manyak ikizin gelmedi mi hala?"
"Aa! Ben sana söylemeyi unuttum. Yarım saat falan önce geldi. Hemen odasına çıktı. Sorgulayamadım daha. Hadi kapatalım da ben onu bir sorgulayıp geleyim."
"Tamam. Bana haber verirsin."
"Tamamdır." Cevabını aldıktan sonra telefonu kapatıp masanın üzerine bıraktım ve bakışlarımı tavandan ayırıp Ankaların evine yönelttim.
Allah bilir ne işler peşindeydi. Okula gelmeyip şehir dışına çıkması bana hala hiç mi hiç mantıklı gelmiyordu. Sürekli sorguluyordum ama neden gittiği konusunda hala bir düşünceye varamamıştım. Bu yüzden Eylül'ün aramasını dört gözle bekliyordum. Her şeyi tamamıyla öğrenebilmesini umuyordum.
Aslında Anka'ya mesaj atıp kendimde sorgulayabilirdim ama hala ona kızgındım. O yazmadan asla yazmayacaktım. O da inat gibi o günden sonra yazmamıştı. Hem suçlu olup hem güçlüydü. Amacını anlayamıyordum. Bu durumda ulaşıp gönlümü almaya çalışması ve benimde kendimi naza çekip sonra affetmem gerekirdi. Niye olaylar ters yönde ilerliyordu ki?
Oflayarak yerimden kalktım. Eylül'den haber gelene kadar zaman geçirmek adına biraz annemle uğraşsam hiç fena olmazdı.
Aşağı inip köşeden kafamı uzatıp içeri baktım. Annem koltuğa uzanmış bir dergiyi inceliyordu. Arkasından pıtı pıtı yanaşıp kulağının dibine kadar girdim ve sonra "Böh!" diye bağırdım. Yerinden sıçrayıp dergiyi kafama fırlattığı an çöküp gülmeye başladım.
"Tüh Allah senin belanı vermesin Gece! Anneye yapılacak şey mi bu? Yaşlı bir kadınım ben. Kalpten gitsem ne olacaktı?" Dergisini yerden alıp uzatınca elimden aldığı gibi kafama indirdi.
"Yaşlı bir kadınmış! Allah Allah! Geçen hafta mini mini elbiseleri alırken hiç öyle demiyordun ama?" Geçip yanına oturunca hafifçe omzuma vurdu. "Sus kız! O ayrı."
'Tabi tabi' dercesine başımı salladım. "Hem yaşlılar mini etek giyemez miymiş? Sen nasıl yetiştin anlamıyorum ki!" Konu yetiştirmekten açılınca kaşlarımı çatıp ters ters baktım. O da dediğinin farkına varınca boğazını temizleyip hemen konuyu değiştirdi. "Ee Anka'yla aranız nasıl?"
Konuyu değiştirmesine aldırmayıp bende ona uydum. "İyi değil. Bayadır konuşmuyoruz. Hatta bir araya bile gelemiyoruz."
Vücudunu bana çevirip "Aa! Nedenmiş o?" dedi. Takipçi meselesinden hala haberi olmadığından o konuyu atlayıp cevap verdim. "İş için babası ile birlikte şehir dışına çıktı."
Kaşları havaya kalkarken "Ne alaka yahu? Daha küçük çocuk. Şirket işleriyle ne alakası olur?" dedi.
Omuz silkip dudak sarkıttım. "Bende anlam veremedim. Hiç normal değil. Değil mi?"
"Evet değil ama babası şimdiden işlere alışmasını istiyor olabilir. Gelecek planlarının ne olduğunu konuştunuz mu hiç?"
"Birçok meslek adı saymıştı ama hiç şirketle alakalı konuşmadık. Babasının işini devralacağını sanmıyorum."
"O zaman garip." Dedi.
Cebimdeki telefonun titreşimini hissedince hemen ayaklanıp cebimden çıkardım. Arayan Eylül'dü. Cevaplayıp kulağıma götürdüm.
"Ne oldu, ne dedi? Hemen anlat!" O anlatmaya başlarken bende merdivenlere doğru yürümeye başladım.
"Tek söylediği şey 'İşe alışmam gerekiyormuş. O yüzden babam zorladı.' Başka hiçbir şey söylemedi. O adamı neden serbest bıraktıklarını da sorguladım ve ona da cevap alamadım. Sanki ağzını mühürlemişler." Duyduklarımla birlikte omuzlarım çöktü. Bu çocuk tam bir sır küpüydü. Ne yapacaktım ben bununla?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Kelebekleri
Teen Fiction-Wattys 2018 Son Liste- İnsanoğlu duygularına hakim olamayan bir varlıktır. Kendi içinde bir çok savaştan geçse de bazı aşkların gözle görülür imkansızlığını kabul etmez, burnunun dikine gidip kendisini yokuşa sürükler. İçindeki kelebeklerin büyüsün...