28- "Şüphe"

13 4 0
                                    

Yanıma iki adımda ulaşıp yaranın olduğu kolumu kavradı ve bir doktor edasıyla kaşlarını çatıp incelemeye başladı. O kadar kızgın görünüyordu ki ağzımı açmaya cesaret edemedim.

Derin bir iç çekip kavradığı kolumu bıraktı ve gözleri içeri girdiğinden beri ilk defa gözlerimle buluştu. Kızmak istiyor ama üzerime de gelmek istemiyor gibi bir tavrı vardı. "Gel, seni revire götüreyim. Bir pansuman yapsınlar." Onaylamama fırsat vermeden kapıya ulaştı. Açıp geçmemi beklerken gözlerini bileğimden ayırmıyordu. Artık kızgın yüz ifadesi yerini endişeye bırakmıştı. Belki de kendini suçluyordu fakat bu tamamen benim hatamdı. Bir inat uğruna hırsız gibi pencereden atlayıvermiştim.

Pansumanı yaptırıp sınıfa geçtiğimiz süre boyunca tek kelime etmemiş, üstelik bizim sıramıza da oturmamıştı. Evet, kaçmakla hata etmiş olabilirdim ama burada bu derece kızgın olacak birisi varsa o da bendim. Kendisi bilirdi. O konuşmadığı sürece konuşmayacaktım.

Yaralı bileğimde bir el hissetmemle bakışlarımı Anka'dan ayırıp tutan kişiye yönelttim. Tam yanımda kaygılı bakışlarıyla Eflaz oturuyordu. "Ne yaptın kızım bileğine?"

"Yardım." Dedim bileğimi ondan kurtarırken.

"Ne yardımı? Seni korkutan biri mi var?" dedi öyle biri varmış gibi etrafına şüpheyle bakarken. "Anka değil mi? Zaten onu gözüm hiç tutmamıştı. Biliyordum sana zarar vereceğini."

"O anlamda yardım demedim Eflaz. Kafa yarmak hani bilir misin? Ben de bileğimi yardım işte." Yüzündeki ifade değişirken "Hee.." dedi e harfini olabildiğince uzatarak. "Öyle desene. Ee nasıl becerdin yarmayı?"

"Pencereden atladım." Dedim omuz silkerken. "Annen meselesi değil mi? Ah biliyordum kızım ben ya. Düzelmeyeceğini, patlak vereceğini biliyordum." Bilmiş edası yüzüne yayılmıştı. Sıkıntıyla ofladım. "O beyninden kim bilir daha neler geçiyor? Benim hakkımda da olumsuz bir düşüncen var mı bay bilmiş? Hani varsa bileyim şimdiden."

Elini çenesine koyup birkaç saniye kadar düşündükten sonra elini yaralı bileğimin üzerine hızla indirdi. Ben bağırıp kolumu çekerken yüzünü buruşturup sessizce "Pardon." Dedi ve devam etti. "Aslında var. Emre ortaya çıktığında Anka'yı bir çırpıda olmasa bile birkaç çırpıda bırakacağını düşünüyorum. Garipseme ama olabilitesi gerçekten yüksek görünüyor. Sonuçta onca yıllık anı ve sevgi vardı. Silmesi kolay değil. Zihninin bir yerlerinde gizli olacak ve geldiğinde ortaya çıkacak. İnsanoğluyuz, duygularımızın esiriyiz. Esir olup gideceksin. Seni suçlayamam, insanın doğası bu şekilde." Omuz silkerken konuşmasını bitirdi. Tek kaşım havada bir şekilde dinlemiş ve bu olayın olabilme olasılığını zihnimde tartıyordum.

"Evet.." dedim onu onaylayarak. "Zihnimin benim bile fark etmediğim bir köşesinde saklanıyor olabilir. Ve evet, duygularımın esiri olabilirim ama bilirsin ki nefret, sevgi kadar güçlü bir duygudur. Benim şu an içten içe büyüttüğüm şey nefret, sevgi değil. Yeri geldiğinde ona nefretle karşı gelmeyi bileceğim."

"Öyle diyorsan." Dedi yerinden kalkarken. Bu esnada zil çalmış ve aynı anda Eylül sınıfa girmişti. Çantayı fırlattığı gibi yanıma çöktü. "Ne oldu lan?" dedi sargılı bileğime bakarken. Eflazla aramızda geçen konuşma aklıma gelince yardım demekten son anda vazgeçip "Düştüm." Dedim.

"Nasıl? Nereden?"

"Aslında pencereden atladım." Bana yabancı bir dilde konuşuyormuşum gibi bakarken "Niye?" dedi.

"İkizinden kaçıyordum." Yine aynı yüz ifadesini takınınca olayı en başından anlattım.

"Tamam kaçarsın anlarımda pencereden atlamak nedir? Aştın kendini." Hoca sınıfa girince sesini kısıp konuşmaya devam etti. "Bozuksunuz falan anlıyorumda aranızı bir an önce düzeltseniz iyi olacak. Olmuyor böyle."

Gece'nin KelebekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin