19-"Ne sen Lavinia'sın ne de ben Özdemir.'

26 6 8
                                    

Üzerimi giyindikten sonra apar topar aşağı indim. Gece saatlerce düşünmem yüzünden geç uyumuş haliyle sabah uyanamamıştım. Vestiyerden montumu aldığım gibi dışarı fırladım.

Anka bahçenin demirlerine yaslanmış kapıya doğru bakıyordu. Beni görünce doğrulup bana doğru yürümeye başladı. "Günaydın kelebeklerin efendisi."

Yanıma ulaştığında çantamı eline alıp montumu giyinmemi bekledi. "Günaydın da araba karşıda. Sen burada ne arıyorsun?"

Montumu giyindikten sonra çantama uzanıp elinden aldım ve arabaya doğru yürümeye başladık. "Seni evinden almaya geldim." Ben 'cidden mi?' bakışları atarken omuz silkti. "Evlerimizin karşı karşıya olması seni evinden alamayacağım anlamına gelmez."

"Çok ince düşüncelisin. Sağ ol." Dalga geçtiğimi görmezden gelip "Ne demek. Görevim." dedi.

Arabaya geldiğimizde kapıyı açıp binmemi bekledi.

"Günaydın Eylül." Eylül cevap vermeyip eliyle kapıyı işaret etti. Dönüp baktığımda Anka kapıyı kapatmamış öylece bekliyordu. "Kaysana biraz." Ne dediğini anlamayıp bön bön bakarken Eylül beni kendine doğru çekti. Anka'da hemen yanıma oturuverip kapıyı kapattı. "Gidebiliriz."

"Sen öne oturmuyor muydun?"

"Bundan sonra böyle." Deyip göz kırptı. Eylül'e döndüğümde o da benim gibi garip garip bakıyordu. "Dünden beri çok değişti çok." Kaşlarımı kaldırıp gülümsedim. Açıkçası çok hoştu bu davranışları.

Eylül kulağıma yaklaşıp konuşmaya başladı. "Ona bir şans verdiğine çok sevindim. Haline baksana şimdiden seni sahiplendi bile."

"Bende çok sevindim." Dedim sessiz konuşmaya çalışarak. "Davranışları çok hoş."

"Neymiş hoş olan?" kulaklarını açmış bize doğru yaklaşmıştı. "Eylül'ün ceketi." Dedim anında uydurarak.

Eylül "Boşuna saklıyorsun. Ben ona söylerim ki." Deyip sinsice güldü.

Gözlerimi kısıp cevap verdim. "Seni hain."

Omuz silkti. "Aranızdaki bağı daha da kuvvetlendirebilmek için her yol mübahtır."

Okula geldiğimizde yine kibarlık yaparak kapıyı bana tutup arabadan inmemi bekledi ve ardımdan kapıyı kapattı. "Sabah kahvaltını yaptın değil mi?"

Başımı iki yana salladım. "Yapmadım. Geç uyandım. Derse girmeden kantine uğrayalım da bir şeyler atıştırayım." Ben kantinin olduğu binaya yönelirken önüme geçip beni durdurdu. "Sen sınıfa çık. Ben alıp gelirim." Bir şey dememe fırsat vermeden anında toz oldu.

"Kırk yıllık ikiziz. Bu muameleyi bir gün bana yapmadı." Kıkırdayıp koluna girdim. "İstersen sana da aldırayım."

"Gönülden yapmadıkça yemişim kibarlığını. Kız onu bunu boş ver. Görümcen oluyorum resmen." Deyip güldü.

"İnşallah şirret bir görümce olmazsın." Bende ona gülerek karşılık verdim.

"Yok yok. Sana canım feda. Kardeş kardeş geçiniriz. Bu arada bakıyorum da kabullenmişsin durumu." Dedi kaşlarını kaldırarak. Haklıydı. Artık garip gelmiyordu. Hatta mutluydum bile.

"Öyle oldu." Dedim omuz silkerken.

Sınıfa çıktığımızda geçip Eylül ile sıramıza oturduk. Tamda o sırada Anka elinde bir poğaça ve çayla içeri girdi. Eylül'e kaş göz işareti yapıyordu. Eylül 'ne' dercesine başını sallayınca "Çekilsene kızım." Dedi. Gelip poğaça ve çayı önüme koyduktan sonra "Afiyet olsun." Dedi. Ardından Eylül'ün kulağına yaklaşıp bir şeyler fısıldadı.

Gece'nin KelebekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin