Burası her zaman geldiğim derenin kenarıydı ama hiç gitmediğim bir tarafıydı. Ağaçların dallarına kağıttan kelebekler bağlanmış, her tarafından renkli renkli ışıklar sarkıyordu. Rüzgarın etkisiyle sallanan kelebekler adeta ışıklarla dans ediyordu. Derenin kenarına giden yol papatyalarla süslenmiş, etrafına mumlar yerleştirilmişti. Derenin hemen karşısında ise ağaçların arasına kurulmuş üstü mor bir örtüyle kapatılmış bir çardak duruyordu. Ağaçlar gibi onunda üzerinden ışıklar ve kelebekler sarkıyordu. Hemen altında küçük bir masa ve iki sandalye duruyordu. Üzeri yemekler ve mumlar ile örtülüydü. Bu mükemmeliğin karşısında yüzümde aptal bir sırıtışla donmuş kalmıştım. Her şey o kadar güzeldi ki.
Anka'nın koluma dokunup yukarıyı işaret etmesiyle kafamı yukarı kaldırdım. Gördüğüm şey bu mükemmelliğin tamamlayıcısıydı.
Birçok uçurtma gökyüzünde süzülüyordu. Üzerlerinde ise parlayan harfler vardı. Hepsini birleştirdiğinizde bir soru çıkıyordu karşınıza. 'Kelebeklerimin sahibi olur musun?'
Gözümden düşen mutluluk gözyaşını elimin tersiyle sildim. Hayatımın en mutlu, en heyecanlı ve en güzel gününü yaşıyor olabilirdim. Bana bu duyguları yaşatan kişiye dönüp gülümseyerek o simli mavi gözlerine baktım. Yüzünde koca bir gülümseme vardı. İnsanın içini ısıtıyordu.
Kollarımı boynuna dolarken akan gözyaşlarımı silme ihtiyacı hissetmedim. Mutluluk gözyaşları daha sonra bakıp anı hatırlamak için saklanması gereken bir şeydi. Bunları saklayıp gördükçe mutluluk gözyaşı akıtma isteğiyle dolup taşıyordu içim.
"Evet." Dedim ondan ayrılmadan. "Kelebeklerinin sahibi olurum." Mutlulukla kahkaha atıp beni sıkıca kavradığı gibi hızla kendi etrafında dönmeye başladı. İkimizde kahkahalarla gülüyorduk. Mutluydum. Uzun zaman sonra gerçekten mutluydum.
"Teşekkür ederim." Dedi beni yere indirip ellerimi tutarken. "Çok teşekkür ederim. Şuan bu evrenin en mutlu insanı ben olabilirim."
"Ben teşekkür ederim." Dedim içten bir gülümsemeyle. "Hayatımda gördüğüm ve görebileceğim en güzel sürprizdi bu."
Gülümseyerek karşılık verip ellerimden tutarak beni masa ve sandalyelerin olduğu tarafa yönlendirdi. Işıklarla süslenmiş minik köprüden geçerken benden mutlusu yoktu.
Masaya ulaştığımızda bizi çok sevdiğim iki sesin düeti karşıladı. Sena Şener ve Tuna Kiremitçi bir olmuş şuan ki durumumu özetliyorlardı.
Beni seçmesen de, yok desen de güneş doğardı yine
Ama gülmeyi bilmezdim şimdiki kadar.
Benim için çektiği sandalyeye oturmamın ardından masaya doğru itip kendi yerine geçti. İkimizde heyecandan ne diyeceğimizi bilemez halde birbirimize bakıp bakıp gülümsüyorduk. Sonunda o konuşmaya başladı.
"En sevdiğin yemeği yaptım." Dedi. Hayretle gözlerim açılırken "Sen mi?" dedim.
Başıyla onayladı. "Böyle bir günde başkasına yaptırmak olmazdı. İnternet anlattı ama ben yaptım." Dedi gülümseyerek.
Gülümseyerek karşılık verip "Umarım zehirlenmem." Dedim.
"O kadarda değil canım." Deyip yemeklerden ilkini masanın kenarındaki sehpadan alıp servis etti. Mercimek çorbası yapmıştı. Görüntüsü aynı Behoş'un yaptığı gibiydi. Hayretle tek kaşımı havaya kaldırıp "Güzel görünüyor." Dedim.
Kaşığı gösterip "Tadına bak." Deyince kaşığı elime aldıktan sonra çorbaya daldırıp tadına baktım. Hayret etmelere doyamıyordum. Mükemmel olmuştu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Kelebekleri
Jugendliteratur-Wattys 2018 Son Liste- İnsanoğlu duygularına hakim olamayan bir varlıktır. Kendi içinde bir çok savaştan geçse de bazı aşkların gözle görülür imkansızlığını kabul etmez, burnunun dikine gidip kendisini yokuşa sürükler. İçindeki kelebeklerin büyüsün...