Üzerimize ceketlerimizi aldıktan sonra birlikte evden çıktık. Hava hafif esiyordu. Bu yüzden yakınlardan bir yerlerden abur cuburlarımızı alıp hemen eve dönmeyi planlıyorduk.
"Görüşmeyeli ne var ne yok?" dedi ayağıyla bir taşı tekmelerken. Attığı taş benim tarafıma gelmişti. Ebru'dan tarafa doğru bir tekmede ben attım.
"Bir arkadaş grubum var. Onlarla takılıyoruz genelde. Başkada bir şey yok."
Taşı tekmeleme oyunumuz devam ederken bir süreliğine yüzünü bana çevirdi. "Peki aşk hayatın ne durumda? Hala Emre'yi mi düşünüyorsun?"
"Düşündüğüm üzerine tartışılır ama aklımdan atmaya çalışıyorum o kesin."
Önüne gelen taşı tekmeleyince ortadan kaybolmasıyla onun peşini bırakıp başka bir taşı tekmeledi. "Bunu duymak güzel. Hayat devam ediyor. Geçmişe takılı kalmamalısın. Ee başka bir şey yok mu?"
"Var aslında." Önüme gelen taşı ileriye fırlattım. Sıra ondaydı. "Daha sonra anlatırım. Tüm dedikoduyu şimdi bitirmeyelim."
"Doğru." dedi heyecanla. "Tüm gece bizim." En ufak şeye bile çocuklar gibi sevinebiliyordu. Başına kötü bir olay gelse dahi olumlu bir yön bulurdu. Onun yaşam sevincinin birazı bende olsa ne olurdu ki sanki.
Marketin önüne geldiğimizde Ebru'nun bana doğru savurduğu taşı bir kenara tekmeledim. Dönüş yolunda başka bir taş bulup oyunumuza devam edebilirdik.
Bir kaç paket cips, on taneye yakın çikolata, büyük şişelerde kola ve soğuk çay aldıktan sonra birkaç tane daha şey ekleyip marketten çıktık.
"Eflaz diye bir arkadaşım var. Çok kafa dengi birisi. Seninle tanıştırmayı çok istiyorum."
Kafasını sallayıp "Bende tanışmayı çok isterim." dedi.
O an duraksayıp poşetleri bir kenara bıraktım. "Bugün tanışmaya ne dersin?"
"Olur. Neden olmasın." dedi sevinçle yerinde zıplarken.
Gülümseyerek başımı sallayıp hemen telefona sarıldım.
Kısa bir konuşmanın ardından geleceğine dair söz alıp telefonu kapattım. Ebru da heyecanlı heyecanlı kulağını telefona dayayıp bizi dinlemişti. "Sesi güzel geliyor. İyi anlaşabiliriz."
"Evet." Poşetleri tekrar elime alıp yürümeye başladım. O da peşimden geliyordu. "Anlaşırsınız. Bu arada Eylül ve Anka'yı da çağıralım. Hani şu bizim karşı eve taşınanlar."
"Biliyorum. Size yemeğe geldiklerinde tanışmıştık." Yemek diyince aklıma ilk gelen şey annemin skandalıydı. Yemekten sonra kimse o konuyu açmasada herkes çok net hatırlıyordu. Hafızadan silinebilecek gibi değildi. Annem eve geri geldiğinde sırf o durum tekrar yaşanmasın diye evden tek çıkmasına izin vermiyorduk. Ne kadar değiştiğine inansakta eski halini hatırlayınca bir takım tedbirler almamız icap ediyordu.
"Daldın." dedi kolumu dürtüklerken.
"Yok bir şey." deyip geçiştirdim. Eve gitmeden önce Ebru ile beraber Eylüllere gidip zillerine bastık. Çalışanlardan biriyle konuşurken sesimizi duyan Eylül hemen kapıda bitiverdi.
"Aa hoşgeldiniz. Gelin içeri geçin." deyip sağ kolunu içeri doğru uzattı.
"Yok gelmeyelim. Biz seni ve Anka'yı pijama partisine davet etmeye geldik. Bize katılır mısınız?"
"Tabiki katılırız." deyip içeri doğru seslendi. "Değil mi Anka?" İçerden onaylama sesi gelince "Üzerime pijamalarımı giyineyim. İki dakikaya kapınızdayım." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Kelebekleri
Teen Fiction-Wattys 2018 Son Liste- İnsanoğlu duygularına hakim olamayan bir varlıktır. Kendi içinde bir çok savaştan geçse de bazı aşkların gözle görülür imkansızlığını kabul etmez, burnunun dikine gidip kendisini yokuşa sürükler. İçindeki kelebeklerin büyüsün...