bölüm 9

258 16 0
                                    


"Abi, Zeynep iyiymiş meraklanma, yarın çıkaracaklar. Bende şirkete geçiyorum, birinin işleri yapması gerekli değil mi?"

Ali, bu konuşmadan sonra soluğu hastanede Zeynep'in odasında aldı. Buğrayla karşılaşırsa bu defa karşılığını misliyle verecekti.

Odaya girdiğinde Zeynep'in uyuduğunu görünce, yavaşça saçlarını okşayıp alnına küçücük bir öpücük koydu.

Biri boğazını temizledi hafiften, dönüp baktığında annesinin tebessümü, tüm yüzüne yayılmıştı.

 Annesi, başıyla onay verince, yatağın yanındaki sandalyeye oturup Zeynep'in narin elini avucunun içine alıp ince uzun parmaklarını yavaştan okşamaya başladı.

Bu kız bu kadar güzel ve bu kadar masum görünürken nasıl fark etmemişti! Babasının neden bu kadar değer verdiğini, bunun sadece bilgisi olmadığını daha iyi anlıyordu.

 Babası görmüştü, onun melek olduğunu görmüştü.  Annesi de onu o nedenle  bu kadar tutuyordu.

Buğra, Kemal beye ne diyeceğini  nasıl özür dileyeceğini düşünüyordu. Sonuçta, adamın gözü önünde oğlunu pert etmişti. Adam, yine de ona barış elini uzatıyor, sanki bir şey olmamış gibi davranıyordu.

"Şey.. beyefendi, aslında ben şiddet yanlısı, şiddeti seven bir insan  değilim. Bu güne kadar. Ama çiçeğimi öyle görünce, işte anlarsınız ya, yani davranışımın özrü yok, ama yine de özür dilemek istiyorum. 

Sonuçta darp ettiğim de sizin canınız, lütfen özrümü hanımefendiye de iletin".

"Zeynep'i nasıl sevdiğini gördüm. Seyahatlere birlikte gittiğinizi ve güzel vakit geçirdiğinizi kard.... yani çiçeğim her defasında anlatır." 

Kemal bey, olgunlukla başını salladı. Ama laf arasında arkası gelmeyen kard....kelimesine takılmıştı.

Kaçın kurasıydı, onun gözünden kaçan o kadar az şey olurdu ki.. kaçanlar da ona göre önemsiz şeylerdi.

Fazla üzerinde durmamaya karar verdi. Sessizce kahvelerini yudumlamaya başladıklarında Buğra, kırdığın potun farkındaydı, ama yaşlı adamın fark etmediğini düşünerek kendini rahatlattı. 

Elini saran avucun, yumuşaklığının içine doldurduğu huzurla  mırıldandı Zeynep,

"Canım abicim seni çok seviyorum"   birden, avuç, elini yatağın üzerine bırakınca Zeynep şaşırarak gözlerini açtı. Aliii !  

Ama nasıl olur, bu avuç o kadar rahatlatıcı ve sıcaktı ki, sanki yıllardır elini tutuyordu!

Şaşkınlıkla! " Abim nerede? Sizin yüzünüze ne oldu? Neden yatıyorum?" 

Sorular Zeynep'in kafasını karıştırırken kendini açık ettiğinin farkında değildi.

Canan hanım ve Ali, biri birilerine anlamayan gözlerle bakakaldıkları sırada, kapıdan Buğra ve Kemal bey girdiler.

 Zeynep sevinçle abisine sarılıp,

 "Abicim beni evimize götürür müsün, ne işimiz var burada? Ben iyiyim, " dediği anda ,Buğra, Zeynep'e daha sıkı sarılarak" Şişş çiçeğim,yalnız değiliz" dedi.

Ama, olan olmuştu, duyulmayacak olan duyulmuş, geri dönülmez bir hal almıştı.

Zeynep kafasındaki acıyı hissettiğinde, eli saçlarına gitti, gerçeklik onu daha çok içine çekti. Kendi gibiydi abisini ve kendini açık etmişti, eeee bundan sonra nasıl davranacaktı!

Kemal bey baba şefkatiyle Zeynep'in ellerini tutup, 

"Geçmiş olsun güzel kızım telaşlanma sana söz verdiğimiz gibi sırrınız bizde kalacak. 

Nedenini bir gün öğrenmek isteriz, ama  bu size kalmış  bir şey."

Buğra ve Zeynep sessizce bir birlerine baktı. 

Eve, döndüklerinde, Zeynep başına atılan iki dikişin beş gün sonra alınacağını, başının bir kaç gün ağrıyacağını, ağrı şiddetlenirse hemen ve acilen hastaneye gelmeleri gerektiğini öğrenmişti.

Aslında, çok da aldırmamıştı. Onu asıl üzen şey, gerçeklerin ortaya çıkması ve Buğranın işe gitmesine izin verip vermemesiydi.

 Ya abisi haklıysa, ya Ali gerçekten ona iyi gelmediyse? Ya her gün ağlarsa? Ya aşık olursa?

Abisi yanına geldiğinde, alnından öpüp,

" Çiçeğim, Erdem seni ziyarete gelmek istiyor rahatsız olur musun," diye sorduğunda, Zeynep gözlerini devirip ,

" Abi ya, kaç kere söyleyeceğim, ben Erdemi seviyorum, onun gelmesinden neden rahatsız olayım.

Bu sefer, o kalın kafasına bunu sokacağım. Hem, neden Erdem de bizimle burada kalmıyor, evimiz on kişilik bir aileyi bile barındırabilir. Ben yokken, burada kalmıyor muydu zaten.

Şimdi ne değişti, neredeyse bir yıldır kaçak, göçek görüşüyorsunuz. Kendimi kara çalı gibi hissediyorum valla. 

 O, gelmiyor, eh beni yalnız bırakmak istemiyorsun, ben çok sıkıldım bu durumdan."

"Tamam, şimdi yatağa hadi bakalım. "

"Canım abicim, dünden bu yana çok sıkıldım, iyiyim ben. Hem sana biraz keman çalayım mı hı ne dersin? 

Çalmıyorum diye kızıyordun ya, sonrada, sen bana Aliyle aranızda olanları anlatırsın olumu abicim benim."

Zeynep, küçük bir çocuk gibi dudaklarını büzüp kirpiklerini kırpıştırınca Buğra, gülmekten kendini alamadı ve kardeşinin kandırışına, kanmış gibi yaparak "peki" dedi.

Zeynep, abisinin kemanını getirmesiyle hemen akort edip, arşeyi yayların üzerinde kaydırmaya başladığı anda, başka bir boyuta geçmişti.

Buğra, Erdemin nerede olduğunu öğrenmek için sessizce onu arayınca kapıda olduğunu öğrendi. 

Kapıyı yavaşça açıp içeri aldığında Erdemin ağzı açık kalmıştı. Zeynep'in keman çaldığını biliyordu, ama onu hiç dinlememişti.

Buğra, Erdeme sus işareti yaparak salondaki tekli koltuklara yerleştiler.

Zeynep'in o anda, nerelerde olduğunu yalnızca Tanrı bilirdi.

Kendini notalara öylesine kaptırmıştı ki dünya yıkılsa umurunda olmazdı.

Vivaldi, aşıktı Zeynep Vivaldi'nin notalarıyla, öyle dingin öyle huzur doluydu ki parmakları kanayıncaya kadar çalabilirdi.

Buğra, kapının çalındığını duyduğunda küfür ederek kapıya yöneldi. Geleni elbette ki biliyordu, ona kapıyı açmaya bilir, hatta kapıdan geri çevire bilirdi ama, Zeynep'in müziğini bölmemek için kapıyı açıp elini ağzına götürüp sus işareti yapı.

BENİ NEREDE UNUTTUN( bitti)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin