"Yakında gelip beni bulacaklarını biliyorum, ama benim Stockholm Sendromum* bu odada. Evet, sana aşık oldum."
***
Jungkook, bir ay sonra Heilin ile California'ya geri dönmüştü.
Bu süre boyunca Ellis onun yanına hiç gelmemiş, Jungkook onu arasa bile telefonu açmamıştı.
Bu Jungkook'u ister istemez huzursuz ediyordu.
Taksiden inip bavullarını alarak tanıdık sokaklara girip yürümeye devam ettiler. Arkadaşları ve peder dışında olanları kimse bilmiyordu. Deidra onun içindeyken, Heilin'in ailesine yaz tatili için Koreye gideceğini zaten söylemişti. Fakat ailesinden gelen hiçbir telefonu açmadığı süre boyunca olanlar yüzünden Heilin onlara telefonunun bozulduğunu ve başkasınınkini kullanacak fırsatı bulamadığına, sonra Jungkook'la karşılaşıp ondan yardım istediğine dair bir yalan uydurmak zorunda kalmıştı.
"Jungkook." dedi Heilin yere bakarak onun koluna dokunurken.
Jungkook başını ona çevirdiğinde başını kaldırıp gözlerine baktı.
"O şey veya onun gibi bir şey... Tekrar gelmeyecek değil mi?"
Jungkook, kızın gözlerindeki korku ve endişeyi görebiliyordu. Tekrar ele geçirilmekten ölesiye korkuyordu.
Onu rahatlatmak istercesine gülümsedi ve elini tuttu. "Merak etme, onu yok ettik. Artık sana bir şey olmayacak."
Heilin alt dudağını ısırıp başını salladı. Jungkook ona iyi geliyordu. Uyandığından beri sürekli ona destek olmuş ve yanından ayrılmamıştı.
"Şimdi seni evine bırakalım." Jungkook elini Heilin'in omzuna koydu ve yürümeye devam ettiler.
Evinin önüne vardıklarında, Heilin ona doğru döndü.
"Her şey için teşekkür ederim Kook. Sen olmasaydın bunu atlatamazdım."
"Artık bunları düşünme ve normal hayatına geri dön." Jungkook ona gülümsedi.
Heilin omzuna şakacı bir yumruk attı. "Hey, hiçbir şey olmamış gibi gülümseyip duruyorsun. Bir ay öncesine kadar bir şeytan tarafından ele geçirilmek üzereydin, hemen unuttun mu?"
Jungkook yüzünü buruşturdu. "Yah, neden olanları hatırlatıp psikolojimi bozmaya çalışıyorsun?"
Heilin kıkırdadı. Ama bu çok uzun sürmedi.
"Ben... ben çok kirlenmiş hissediyorum."
Jungkook ona acıyordu. Lanet olası şeytanın ayini yüzünden Heilin tecavüze uğramıştı ve kirlenmek derken kastettiği şey buydu.
"Biliyor musun Hei, kirli olan şey sen değilsin. Kirli olan şey o iblisin ta kendisiydi. Sana fiziksel olarak zarar vermiş olsa bile, hala dimdik ayaktasın ve doğduğun günkü kadar temizsin."
Heilin burukça gülümsedi. "Ama öyle hissetmiyorum."
"Bence Cam, seni böyle de kabul eder. O anlayışlı birisi, biliyorsun."
Heilin umut dolu gözlerle ona baktı. "Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"
"Elbette," dedi Jungkook gülümseyerek. "Onunla konuşacağım. Anlayış göstereceğine eminim."
"Teşekkür ederim Jeon Jungkook." Heilin gülümsedi ve ona sarıldı. Jungkook'ta gülümseyip sırtına pat pat vurdu ve geri çekildi.
"Öyleyse sonra görüşürüz."
Birbirlerine gülümseyerek el sallayıp veda ettikten sonra Jungkook kendi evine doğru yol aldı.
Heilin uyandıktan sonra, Jungkook'a başta ondan hoşlanıyor olsa da sonradan Cameron'a aşık olduğunu fakat Deidra yüzünden onunla konuşmanın hiçbir fırsatını bulamadığını söylemişti. Deidra onu Cam'i öldürmekle tehdit edince, Heilin mücadele etmeyi bırakıp Deidra'nın bedeni üstündeki kontrolünü ele geçirmesine izin vermek zorunda kalmıştı.
Şimdi Kook ve o, iki yakın arkadaşlardı ve tüm bu olanlar karşısında birbirlerinin en büyük destekçileriydi.
Jungkook, eve gitmeden önce Bay Edward'ın kapısını çaldı.
Kapı açıldığında Edward şaşkınca ona baktı ve ardından gülümsedi.
"Evlat, iyi görünüyorsun. İçeri gel de bir şeyler ye huh?"
"Teşekkür ederim ama gerek yok ben sadec-"
"Yaşlı bir adama karşı mı geliyorsun?" dedi Edward gözlerini kısarak.
Jungkook gözlerini büyülttü ve tırsık adımlarla içeri girdi. Bu adam istediğinde oldukça korkutucu olabiliyordu.
Yemek yiyip olanlar hakkında uzunca konuştuktan sonra, Jungkook yardımları için teşekkür edip oradan ayrıldı.
Eve girdiğinde derince bir nefes aldı. Oda parfümü kokusu burnuna dolduğunda kaşlarını çattı.
Kapıyı kapatıp bavulunu yere koydu ve içeri yöneldi. Salondaki balkonun kapısı açıktı. Ellerini mobilyaların üzerinde gezdirdi. Tozlu değillerdi.
"Bu evin iki aydır temizlenmemiş olması gerekiyordu.." Tabii başka biri yapmadıysa.
Bavulunu alıp yukarı çıktı. Kendi odası ve misafir odaları ve banyo da alt kattaki gibi temizdi. Kıyafetlerini yerleştirdikten sonra duşa girdi ve ardından kendini yumuşak yatağına bıraktı.
"Seni özlemişim." dedi gözlerini kapatarak kollarını geniş yatağa sarıp gülümseyerek. Birkaç saniye sonra gözleri birden açıldı ve hızlıca üstünü giyindi.
Aşağıya inip mutfağa, sonra da dolabın arkasındaki gizli kapıdan içeri girdi.
Merdivenlerden inip karanlığa daldı ve ezberlediği yolda ilerledi.
Tanıdık küçük odanın önüne geldiğinde, gözüne çarpan ilk şey güneş ışığının aydınlattığı siyah beyaz ağaç dalı desenli siyah halı olmuştu.
Odanın rutubetine rağmen halı ilk günkü kadar temiz görünüyordu.
İçeri girip etrafa bakındı ve ellerini ceplerine sokup kendi köşesine geçerek duvara yaslandı.
"Beni özlemedin sanırım?" dedi boşluğa doğru. "Hiç olmazsa telefonlarımı açabilirdin."
"Ev telefonunun faturası kesilmişti." dedi tanıdık soğuk ses.
Jungkook rezilliğiyle gözlerini kapatıp sessizliğe bürününce Ell kıkırdadı ve onun önünde belirdi. Kollarını beline sarıp başını göğsüne yasladı. "Seni özledim."
Jungkook aniden hızlanan kalp atışlarına engel olamamıştı. Kollarını ona sarıp kızın saçlarını okşadı. "Peki neden hiç yanıma gelmedin?"
"Ya o aptal iblis gibi biri tekrar halımı alıp götürseydi? Buna asla göz yumamazdım." dedi Ell tepkili bir sesle. Jungkook güldü. "Beş dakikalığına da uğrayabilirdin."
"Olmaz, her an her düşmana karşı hazır olmalıyım." dedi Ell kararlı bir şekilde.
Jungkook sırıttı ve kızın saçlarını karıştırdı. "Seni çok merak ettim. Beni bırakıp gittiğini falan sanmıştım."
O göremese de Ellis gülümsedi. "Öyle bir şey olmayacak."
***
*Stockholm sendromu: Rehin alınan kişinin, onu rehin alan kişiye bağlanması.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• The Carpet Π Jeon Jungkook •
Fanfiction[04.04.2017 Gizem/Gerilim #3] Üniversiteyi yurt dışında okumak için Kore'den ayrılıp California'ya gelen Jeon Jungkook, kimsenin dilinden düşmeyen Frank's House'a taşınır. İnsanların onu hayalet dedikodularıyla uyarmasına kulak asmaz, eve taşınmakta...