"Şafağa yükselsemde, denizde sürüklensemde, karanlıkta kabolsam bile, senin elin bana yol gösteriyor."
***
Jungkook, Heilin'in omzunun altındaki ve Ell'in 'şeytan' olarak adlandırdığı dövmeye baktı.
Bakar bakmaz içine giren ürpertiye engel olamamıştı. Alice Harikalar Diyarında'ki tuhaf kedi değil miydi bu?
Herhangi bir insanın öylesine yapacağı sıradan bir dövmeden farksızdı, fakat Jungkook tuhaf bir şekilde kötü hissediyordu. Daha önce böyle bir şey hiç olmamıştı. Heilin ile beraberken bırak şeytanı bir melekle takıldığını düşünürdü. Nazikti, sevimliydi, komikti ve ortak yönleri vardı.
Fakat Ell o geceden sonra Jungkook'u istemsizce şüpheye düşürmüştü.
Daha Ell'in kim olduğunu çözememişken, şimdi de Heilin'in 'iblis' olma ihtimali Jungkook'u korkutuyordu.
Heilin'in giymiş olduğu straplez siyah elbise, onu yıl sonu partisinin gözde kızı ilan ediyordu. Prenses topuzu yaptığı saçları ve hafif makyajıyla soylu bir insana benziyordu, tabii sırtındaki dövmeyle göz göze gelmediğiniz sürece.
Jungkook elindeki kola şişesini çöpe attı ve kalabalığın arasından Cameron'u bulmaya çalıştı. Ama onun sarhoş olmuş bir şekilde Kate ile yiyiştiğini görünce uzaklaştı ve en iyisinin bu boğucu ortamdan çıkmak olduğunu düşündü.
Üniversitenin birinci sınıf öğrencilerinin neredeyse hepsi buradaydı ve ilk yılın sona ermesini kutluyorlardı. Jungkook bunu anlamsız bulmuştu. Her sene böyle kutlama mı yapacaklardı yani? Nasıl olsa mezuniyet balosu diye bir şey vardı.
Binadan çıktı ve yolun karşısındaki banka oturup derin bir nefes aldı. Banka yaslanıp kollarını geriye attı ve gözlerini kapattı. Buraya gelmiş olması bile saçmaydı ve ona gelmesi için ısrar eden arkadaşları şimdi içip bir yerlerde sızıyordu.
"İçerisi sıkıcı ha?"
Jungkook yan tarafında duyduğu sesle hafifçe irkilerek gözlerini açtı.
"Burada ne işin var?" dedi şaşkınca yanında oturan bedene bakarak.
"Hiçbir fikrim yok."
"Tuhafsın."
"Sen çok normalsin zaten. "
Jungkook güldü ve doğrulup dirseklerini dizlerine koyarak ellerini birbirine kenetledi. "Buraya nasıl gelebildin?"
"Kokunu takip ettim."
"Kokum hoşuna gidiyor olmalı." dedi Jungkook sırıtarak.
"Ya ne demezsin." dedi kız hafifçe gülerek. Fakat aniden kaşlarını çattı. "İblis yaklaşıyor."
"Ne?" Jungkook etrafına bakındı ve tekrar yanına döndüğünde Ell'in orada olmadığını gördü. Evet, o hayalet değildi. Ama insan olmadığı da kesindi.
Heilin gülümseyerek yanına oturduğunda Jungkook doğruldu ve banka yaslandı.
"Hemen sıkıldın mı? Parti başlayalı çok olmadı." dedi elindeki kadehi sallayarak.
"Aslında hiç gelmemeliydim." dedi Jungkook omuz silkerek.
"Bana söylemek istediğin bir şey vardı ya," dedi Heilin birden. "Uzun zaman oldu ama hala merak ediyorum. Şimdi söylesene." dedi gülümseyerek Jungkook'a bakarken.
Jungkook bir ona, bir de yere baktı. Bank aralığından birinin sıkıca elini tuttuğunu hissettiğinde yutkundu.
"Şey, ben... Nasıl desem. Bir pislik olduğumu düşünme ama o zamanlar senden hoşlanıyordum, fakat şu anda aynı şekilde hissetmiyorum."
Yalan söylemişti. Hala Heilin'den hoşlanıyordu, hatta yakında aşık olma derecesine bile ulaşabilirdi fakat Ell'in uyarılarını görmezden gelirse kötü şeyler olacağını düşünüyordu. Ell ile arasının bozulmasını istemezdi. Ülkeyi terk etmeyi de.
"Anladım." dedi Heilin yere bakarak topuklu ayakkabısını yere sürterken. "Aslında ben senin bir zamanlar bana hissettiklerini o zaman da hissediyordum, hâlâ da hissediyorum."
"Çok üzgünüm." dedi Jungkook yere bakarak.
"Eski haline dönmek istemez misin?" dedi Heilin ona bakarak. Jungkook onun gözlerine baktığında ateşli bir pırıltı yakaladı.
"Ne demek istiyorsun?"
Heilin ona doğru yaklaştı. "Eski hislerine tekrar kavuşmak istemez misin?" dedi dudaklarına bakarak.
Elinin tekrar sıkılmasıyla Jungkook başını çevirdi.
"B-ben üzgünüm Heilin. Ama yapamam."
Heilin hayal kırıklığı dolu bir bakışla geri çekildi. "Neden?"
"Ben..."
Jungkook duraksadı. Ne diyecekti ki? Arkadaşım senin bir iblis olduğunu düşünüyor, bu yüzden seninle birlikte olamam. Bu mu?
"Hoşlandığım başka biri var." dedi aklına gelen son şeyle.
Heilin'in kaşları çatıldı ve bakışlarını yede indirdi. "Pekala." derin bir nefes aldı. Jungkook onun gözlerinin dolduğunu fark etti.
"Hey, seni üzmek isteme-"
"Gitsem iyi olacak." Heilin hızlıca ayağa kalktı ve Jungkook'un gözlerine sanki hayal kırıklığına uğramış ve intikam almak istermiş gibi baktıktan sonra hızla kaldırımda yürümeye başladı.
Jungkook kalkmaya yeltendiğinde sol tarafında beliren Ell onu kolundan tutarak durdurdu. "Peşinden gitme. İblisler sinirliyken daha tehlikelidir."
Jungkook kaşlarını çatarak ona baktı. "O kötü birisi değil Ell. Senin yüzünden kalbini kırdım. Ve hala ondan hoşlandığım halde yalan söyledim. Mutlu musun?" Jungkook kolunu ondan kurtardı ve renkli ışıkların yanıp söndüğü, gürültülü müziğin yankılandığı kalabalık ortama doğru ilerledi.
Kız oturduğu yerden Jungkook'u gözden kaybolana dek izledi ve kendi kendine fısıldadı.
"Bu dünya için fazla güzelsin Jeon."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• The Carpet Π Jeon Jungkook •
Fanfiction[04.04.2017 Gizem/Gerilim #3] Üniversiteyi yurt dışında okumak için Kore'den ayrılıp California'ya gelen Jeon Jungkook, kimsenin dilinden düşmeyen Frank's House'a taşınır. İnsanların onu hayalet dedikodularıyla uyarmasına kulak asmaz, eve taşınmakta...