§13§

18.2K 2.1K 834
                                    

"Sen onu göremiyorsun ama ben sana gittikçe yaklaştığını görebiliyorum."

***


"Hadi ama dostum." dedi Kevan göz devirerek. "Hiçbirimiz görmedik."

"Size diyorum! Biri omzuma vurdu!" diye bağırdı Elliot.

"Saçmalamayı kes Elliot. Burada kimse yok." Cameron kollarını göğsünde birleştirdi.

"Bizi korkutmaya mı çalışıyorsun?" dedi Hannah göz devirip başını çevirerek.

"Kimseyi korkutmaya çalıştığım yok! Biri omzuma vurdu ve eğer bu kötü bir şakaysa siz bittiniz."

Jungkook alttan alttan sırıtıyordu. Heilin göz devirerek güldü.

"Elliot, hepimiz burada ve yanındayız. Kim kötü bir şaka yapabilir ki?" Dedi Kate artık onu susturmak isteyerek.

"Ben hissettiğim şeyden eminim."

Hepsi göz devirdi ve oynadıkları tabu oyununa geri döndüler.

Jungkook gölgelerin arasındaki siluetin sırıttığını görebilmişti.

Elektrikler kesildiği için gaz lambası ve loş mum ışıkları altında oynuyorlardı. Eski usül.

"Baksanıza çocuklar," Dedi Hannah birden. "Hazır etrafımız mumlarla sarılıyken falan, ruh çağırmaya ne dersiniz? Hem böylece Elliot'un hayaleti gerçek mi değil mi öğrenmiş oluruz." Dedi alayla.

Birinin bunu isteyeceğini biliyordum, diye düşündü Jungkook içten içe gülerek.

Diğerleri gülerken Elliot sinirle Hannah'ya baktı. "Umarım sana musallat olur."

Hannah göz devirerek güldü.

"Pekala, hadi bu ev ruhlu muymuş lanetli miymiş öğrenelim." Dedi Kevan sırıtarak.

"Tuvalete gidip geleceğim." Dedi Jungkook ayağa kalkıp eline bir gaz lambası alarak.

"Dostum, ruh çağıracağımızı söylüyoruz ve sen tuvalete gidiyorsun." Dedi Cameron sırıtarak.

"Hayaletler ilk önce tek başına kalanları kurban olarak seçer. Yerinde olsam çişimi tutardım." Dedi Kate kıkırdayarak.

"Kapının önünde beklememi ister misin küçük kurabiye?" Dedi Elliot alayla.

Jungkook gözlerini devirdi ve Heilin'e başıyla işaret verdi.
Ardından karanlık koridora doğru ilerledi.

"Çağır şu ruhu da gelip kurabiyesini yesin." dedi Elliot elini Hannah'ya doğru sallayarak.

Hannah göz devirdi. Ardından söylemesi gereken kelimeleri düşündü. Diğerlerine de danışırken Heilin konu dışı olmasından istifade ederek yavaşça aralarından sıyrıldı. Ama Elliot, onun gittiğini fark etmişti ve Jungkook'un yanına gidecek olması onu deli ediyordu.

Heilin elinde mumla karanlık koridorlarda merdivenlerden aşağıya indi ve ay ışığının içeri vurduğu salona yöneldi. Salondaki balkon kapısına yaslanmış olan Jungkook'un bir eli cebindeydi ve diğer elinde gazoz şişesi vardı.

Heilin havalı olduğunu düşündüğü bu manzarayı bir süre izledi ve gülümseyip ona doğru ilerledi. Bir an birisi ayağına dokunmuş gibi hissedince yere baktı fakat bir şey göremedi.

Jungkook onu görünce gülümsedi. Heilin yere bakınmayı bırakıp yanına gitti. "Yukarısı sıkıcı mıydı, yoksa korktun mu?" dedi bebek gibi dudağını büzerek.

Jungkook onun sevimliliğine güldü. "İlk seçenek."

Heilin sırıttı ve elindeki mumu kapının yanında duran komidinin üzerine koydu. Balkondan gelen ay ışığı ortamı yeterince aydınlatıyordu.

Jungkook dışarıya bakıp derince nefes aldı. "Sana söylemek istediğim bir şey vardı."

Heilin onun elindeki şişeyi alıp kafaya dikti ve sonra gülümsedi. "Seni dinliyorum."

Jungkook onun bu hareketine güldü ve kafasını kapının pervazına yaslarken tavana bakarak sırıttı.

"Ben fark ettim de uzun zamandır-"

Jungkook'un sözünü kesen şey, yüksek sesle yere düşüp yuvarlanarak ayaklarına kadar gelen süs eşyası olmuştu.

Heilin irkilerek geri çekildi. "Bu da neydi?"

Jungkook şüpheyle kaşlarını çatarken omuz silkti. "Bilmiyorum." Karanlığa doğru baktı ve derince nefes aldı. "Ceyran yapmış olmalı. Gidip camları kapatayım." Dedi ve gaz lambasını alıp karanlığa daldı. Heilin'in içini nedensiz bir tedirginlik kaplamıştı.

Jungkook karanlık mutfakta boşluğa doğru konuştu. "Bunu sen mi yaptın?"

Cevap gelmeyince Jungkook tezgaha yaslandı. "Neden? "

"O kızdan hiç hoşlanmadım." dedi soğuk ses ses birden.

"Neden? " diye sordu Jungkook tekrar.

"Çünkü göründüğü gibi birine benzemiyor."

"Dinle," dedi Jungkook derince nefes alarak. Kimsenin onları dinlemediğine emin olduktan sonra sessizce konuştu. "Senden sadece Elliot'la uğraşmanı istedim. Diğerleriyle değil. Hele de Heilin ile hiç değil."

"Bana ne yapacağımı söyleyebileceğini mi sanıyorsun?" ses düşük tonda fakat sert çıkmıştı.

"Hoşlandığım kızla uğraşmamanı söylüyorum. Neden gidip sadece Elliot ile uğraşmıyorsun?"

"O bir iblis."

"Ne?" dedi Jungkook şaşkınca.

"O kız... Ondan uzak dur. Ona yaklaştıkça, onun kölesi olacaksın."

Jungkook şaşkındı, çünkü ilk kez Ell'in sesinin titrediğini ve ürpermiş bir şekilde çıktığını duyuyordu.

"Bak, ne dediğini anlamıyorum. Bir ihtimal beni kıskanıyor olabilir misin?"

"Seni kıskanmak?" dedi kız hafif gülerek. "Belki ilk başta hissettiğim şey oydu, fakat şimdi etrafında bir iblisin dolaştığını hissediyorum."

"İblis olduğunu da nereden çıkardın?"

"Omzunun altındaki şeytan dövmesinden. Hiçbiriniz ona bakmadığı sırada size attığı sinsi bakışlardan. Arada sırada şeytanca sırıtmasından. Daha sayayım mı?"

"Bak, sana inanmak istiyorum fakat bu aşırı.. Tuhaf? Saçma? Mantıksız? İblisler ya da şeytanlar insanlara görünmez, melekler de öyle. Sense Heilin'in bir iblis olduğunu söylüyorsun."

"Ta kendisi olmasa bile, içinde bir iblis yaşıyor. Varlığını hissedebiliyorum."

"Peki ya ben neden hissedemiyorum?" dedi Jungkook göz devirerek.

"Sen sıradan bir insansın Jeon." dedi Ell boğuk bir sesle. "Öyle olmanın keyfini çıkar."

• The Carpet Π Jeon Jungkook •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin