Gözüme vuran güneş ışığıyla gözlerimi açıp, dizilerdeki o mükemmel kızlar gibi uyanmayı çok isterdim ama ne yazık ki hayat çok daha farklıydı. Kardeşimin bir fareninkini andıran ve tam olarak yan odamdan gelen sesiye güne merhaba demiştim.
"Anne! Siyah çantamı bulamıyorum!" diye bağırıyordu Defne. Tam olarak kokoş diyemesemde süslü bir kız olduğu kesindi. Bebek gibi bie yüzü olmasına rağmen saçma sapan kimyasallarla kirletiyordu tenini.
Annemin cevabı gecikmedi. O da tıpkı Defne gibi bağırıyordu.
"Nereye koyduysan oradadır!"
Yastığı kafama bastırdım kendimi boğmak istercesine. Bu evde insan uyuyordu yahu, sabah sabah çekilecek çile değildi ama gel gör ki çektiriyorlardı.
"Sandalyenin üstüne bırakmıştım ama yok!" diye bağırdı bir kez daha Defne. Şu kızın ses tellerini aldırmamız mümkün değil miydi acaba? Hayır her sabah aynı şeyi yaşamak zorunda mıydık biz?
İstisnasız her gün Defne bie eşyasını bulamaz ve annemle bağırarak iletişim kurardı. Annem de eninde sonunda o odaya girip, kaybolan eşyayı Defne'nin gözüne sokacağını bilsede üşenir ve ona bağırarak cevap verirdi. Ne kadar saçma bir iletişim şekilleri vardı?
Öte yandan Defne'nin odası adeta Amazon Ormanı gibiydi. Nereden ne çıkacağını asla bilemezdin ve inatla o odayı toplamazdı. Annem de karşı bir inat saldırısıyla cevap verirdi ona ve o odaya elini sürmezdi. Gel gör ki kardeşim bununntikamını almak ister gibi her gün bir şeyini kaybeder ve annem bir kaşif edasıyla bulduğu eşyayı Defne'nin gözüne sokardı. Kısır bir döngü gibiydi yaşadıkları ama ikisi de bu döngüyü kırmak için bir şey yapmıyordu.
"Sessiz olun! Uyuyorum burada!" diye bağırdım yastığı kulaklarıma bastırırken. Uyku diye bir şey kalmamıştı oysaki. Daha çok uyuyamamanın verdiği bir öfke vardı ve ben birazdan gidip Defne'nin saçına yapışabilirdim. Onun yerine dişlerimi yastığa geçirdim. Gerçekten manyak gibi görünüyordum. Kim yastık yemeye çalışırdı ki zaten? Cevap basitti; ben.
"Sesin çıktığına göre uyanmışsın Ladin! Kalk artık!"
Hay lanet!
Kendimi frenleyip dişlerimi bir kez daha yastığa geçirdim. Sızlayan diş etlerim bana yardımcı olmazken bu cümlenin devamını getirirsem neler olacağını bilmenin tedirginliği vardı üzerimde. Ben bir cadıydım ve her daim duygularımı kontrol altında tutarken, sözlerime dikkat etmeliydim. Yoksa olacaklar pek iyi olmıyordu.
Ben yedi yaşlarımdayken, okula yeni başladığım zamanlar ortaya çıkmıştı yeteneklerim. Ya da hep vardı ve ben o gün fark etmiştim. Defne ile aynı okula gittiğim için sinirliydim. Neticede ondan bir yaş büyüktüm ve bir sınıf üstte olmam gerekiyordu ama ailem birlikte okumamızın bizim için daha iyi olacağı gibi saçma bir fikre kapılmıştı. En nihayetinde birlikte okula bailamış ve o günü iyi kötü atlatmıştık, düzeltiyorum; atlatmayı denemiştik.
Sınıftaki çocuklardan birisinin Defne'ye sataşması üzerine çok sinirlenmiştim. Öyle ki koruma iç güdüm gün yüzüne çıkıvermişti bir anda çünkü küçük kardeşim yanımda göz yaşlarına boğulmuştu. Öfkem, koruma duygum, hüznüm bir araya gelmiş ve yeteneklerimi tetiklemişti.
Oturduğu sıranın o çoğu nasıl sardığını, canını nasıl acıttığını görmeseydim eğer bir cadı olduğuma inanmazdım. Ama öyleydim ve o gün her şeyin değiştiğinin farkındaydım. O çocuğun bir kaç kemiği kırılmıştı, bunu biliyordum çünkü annemin çalıştıüı hastaneye götürülmüştü. Annemse bu olayın müsebbibinin ben olduğumu bildiği için olayı kapatmış, normalde bir kaç ayda iyileşecek olan kemiklerin, bir kaç saate eskisi gibi olmasını sağlamıştı. Ailesiniyse çocuğun hayal gördüğüne inandırmıştı. Böylece paçayı kurtarmıştım bu işten. O gün yaşadığım korkuyu asla unutamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CADI ||TAMAMLANDI||
FantasyBen bir cadıyım ve bu hayatımın en korkunç gerçeği. Hayatım boyunca bu gerçekten, kendimden korktum çünkü ben bir canavardım, en azından kendimi buna inandırmıştım. Bir gün annemden aldığım o garip mesajın, zaten yolunda olmayan hayatımı daha da ray...