Kuş cıvıltıları kulağıma iliştiği zaman gülümsedim. Uzun zamandır kampa gitmemiş olmanın eksikliğini şimdi doldurmuştum. Üstelik bunu değer verdiğim dostlarımla yapmıştım.
Çadırın içi sıcaktı. Geceki o serinliğin aksine, sabahım bu saatinde bile epey ısınmıştı burası. Bunda üzerimdeki kazağın da etkisi büyüktü ama buram buram burnuma gelen o kokudan dolayı kazağı çıkartasım gelmiyordu.
Gözlerimi usulca açtığımda karşılaşmayı beklediğim şey sıcak, kahverengi gözler değildi. Aksine, Pars'ın çoktan uyandığını düşünüyordum. Erken uyandığını kendi ağzıyla söylemişti çünkü ve ben uyandığında çadırda kalma ihtimalini hiç göz önünde bulundurmamıştım.
"Günaydın." dedim şaşkınlığımı üzerimden atarak. Gülümsedim. Kollarımı uyku tulumundan çıkararak gerindim.
"Günaydın turuncu elma kurdu."
Hitap şekli öylesine ona özeldi ki yüzümdeki gülümseme saniyeler içinde koca bir sırıtışa dönüşmüştü. En başta bu hitap şekline kızdığımı varsayarsak şu an ki tepkim tamamen Pars'la ilgiliydi.
Pars, "Karnın aç mı?" diye sorduğunda midem, sanki bu soruyu bekliyormuş gibi guruldadı. Ben ise ne zaman midem guruldasa yaptığım gibi kahkaha attım. Hey, kim bu gurultuya gülmezdi ki? Sanki içimde aslan vardı da o kükrüyordu.
"Sence?" dedim gülüşlerimin arasında. Pars ise gülümsemişti. Bakışları gülümsememdeyken, "Bence açsın." dedi fısıltıyı andıran sesiyle. Ses tonu içimi titretmişti. İstemsiz bir şekilde benim de bakışlarım dudaklarına kaydı. Gül kurusu rengindeki dolgun dudaklarını öpmek istemem normal miydi? Çünkü daha önce hiç bu şekilde bir isteğe kapılmamıştım.
Büyükçe yutkundum. Bakışlarım gözlerine kayarken, kalbim fazlasıyla hızlanmıştı. Onun bunu duyduğunu bilmek heyecanımı ikiye katlıyordu. Sıcak, kahverengi gözleri içimi ısıtıyor, kokusu huzur veriyordu. Ona sarılmak kendimi güvende hissetmemi sağlıyordu. Pars hayatımda tanıdığım en mükemmel kişi olabilirdi ve ben ister istemez ona çekiliyordum. Onu öpmek istiyordum. Bunu o kadar çok istiyordum ki vereceği tepkiden korkuyordum çünkü bir kez öpersem ondan uzak kalamazdım ve eğer onun tepkisi öfke olursa işte o zaman kendimden nefret ederdim. Bu olmasını istemeyeceğim bir olasılıktı, bu yüzden son kez ona bakıp yerimde doğruldum.
"Hadi kahvaltı yapalım."
"Tamam. Yapalım." dedi Pars. Uyku tulumundan çıkıp ayakkabılarını giydi. Yüzündeki gülümsemenin artık orada olmaması beni üzmüştü. Sesi de az öncekine nazaran mesafeli gibiydi.
Tek kelime etmeden çadırdan çıktı. Onun gidişinin ardından üzerimdeki kazağı çıkardım. Bunu biraz üzülerek yapmıştım çünkü Pars'ın kokusu sinmişti üzerine. Bir şekilde bu kazağı ondan çalmayı aklımın bir köşesine yazıp ayakkabılarımı giydim. Çadırdan çıktım.
"Günaydın." dedi Seren. Elinde koca bir ağaç dalı vardı. Eğer kurt olduğunu bilmeseydim onu nasıl taşıdığına şaşırabilirdim.
"Günaydın." dedim ben de. "Diğerleri nerede?" Kamp alanına göz gezdirdiğimde Seren ve Pars dışındakilerin burada olmadığını görmüştüm.
Seren elindekini yere bıraktı. Dün gece yanan ateşin olduğu yere gelmiştik. Muhtemelen yine ateş yakacaktık. Sanırım bu işi ben üstlenebilirdim. Dün geceki o ritüelden sonra kendime güvenim gelmişti.
"Bilmem. Buralardadırlar."
Seren'in omuz silkmesi üzerine ben de çok düşünmedim.
"Yardım edilecek bir şey var mı?" diye sordum. Gülümseyerek o meşhur çantasını gösterdi. Çantaya şöyle bir baktığımda sormadan edemedim. "Tatlı ekmekten kaldı mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CADI ||TAMAMLANDI||
FantasyBen bir cadıyım ve bu hayatımın en korkunç gerçeği. Hayatım boyunca bu gerçekten, kendimden korktum çünkü ben bir canavardım, en azından kendimi buna inandırmıştım. Bir gün annemden aldığım o garip mesajın, zaten yolunda olmayan hayatımı daha da ray...