Bitkilerle savaşmak, ne kadar da hayatımızdan bir kavramdı. Doğaya karşı çıkmaktı bu. Elbette ki bu bitkilerin çıldırmış olmasının sebebi büyülü bir dokunuştu lakin insanlar zamanın başından beri doğayla mücadele ediyordu. Kimi zaman hayvanlardı düşmanları kimi zamansa bitkiler. Onlara sorsanız muhtemelen reddeder, dünyayı sevdiklerini söylerlerdi. Oysaki ne çok zarar veriyorlardı sevdiklerine. Zaten insan en çok sevdiğini üzmez miydi?
"Ne olmuş bunlara böyle?" diye sordu Akın. İnanamaz bakışlar atıyordu çevresindeki karmaşaya. Köklerinden kopmuş olan ağaçlar birer insan gibi hareket ediyorlardı. Sesleri yoktu, bilinçleri de fakat güçleri son derece yerindeydi.
"Büyü yapılmış." diyen Barlas, dallarını ona doğru savuran ağaçtan yuvarlanarak kaçtı. Refleksleri bu derece gelişmiş olmasaydı o dalların altında kalması işten bile değildi. Birer birer dallardan kaçmak gittikçe zorlaşırken, etrafımızı çevreleyen ağaçlar adeta bizi kapana kıstırmıştı.
"Bize bir çıkış lazım!" dedi Seren panikle. O sırada ben Pars'ın koluna sıkı sıkıya yapışmıştım. Kontrolden çıkmaktan öyle çok korkuyordum ki... Eğer kendimi kaybedersem bütün ormanı yakmam olasıydı.
"Bulalım o zaman." diyen Barlas yarım bir şekilde dönüştü. Tırnakları ve dişleri bir kurdunkine evrilirken bedenindeki tüyler uzamaya başladı. Bir süre sonra duran değişimle bambaşka bir görünüme sahip olmuştu. Onun dönüşümünü diğerleri izledi. Karşılarındaki hareket kabiliyeti kazanmış olan ağaçlarla mücadele etmeye başlamışlardı. Pars onlarla değildi.
"Ladin, arkamda kal ve sakın ateşle karşılık verme." dedi Pars. Gözlerinde bariz bir endişe vardı. Bu endişenin sebebi ben miydim yoksa ormanı yakma ihtimalim miydi çözemiyordum.
"Tamam. Ben gücümü kullanmayacağım ama siz onları nasıl alt edeceksiniz?"
Sorum karşısında Pars güven verircesine gülümsedi. Gözlerinde ise bunu yalanlayan bir ifade vardı.
"Sadece arkamda kal. Seni buradan çıkaracağım."
Ona güveniyordum. Bir insana güvenmek, onu sevmekten daha değerlidir bana göre. Çünkü güven zor kazanılır ama buna rağmen çok çabuk bir şekilde kayıp gidebilir elimizden. Bu yüzden en güçlü duygu güvendi ve ben çok az insana güvenirdim. Pars ise bu azınlıktaydı.
Ortamda büyük bir kaos varken, ağaçlardaki büyü gittikçe daha fazla alana yayılıyordu. Çember genişlerken, çıkabileceğimiz yol daralıyordu.
Kolumdan tutuldum ve sağa doğru çekildim. Bir ağaç dalı hızla yanımdan geçti. Bir başka ağacın gövdesine çarpıp onunla bütünleşti ve onu topraktan söküp bize doğru fırlattı. Koca ağaç büyük bir gümbürtüyle yere çakılırken, Pars'ın beni geriye doğru itmesiyle ağacın altında kalmaktan kurtulmuştum. Tüm bu karmaşanın ortasındaki etkisiz elemandım ben. Bu berbat bir histi.
"İyi misin?" diye sordu bağırarak Pars. Aramızdaki ağacın dalları birbirimizi görmemize engel oluyordu.
"İyiyim!"
Ayak bileğimde hissettiğim baskıyla bakışlarımı aşağı çevirdim. Bir sarmaşık vardı. Yılan misali bileğime dolanıyordu ve ben ayağımı ne kadar kurtarmaya çalışırsam çalışayım pek bir fayda sağlamıyordu.
Yere eğilip sarmaşığı asıldım. Onu koparma çabam bir işe yaramazken, bir başka sarmaşık belime dolanmıştı. Giderek kalınlaşıp koyu bir renk aldı. Bedenimi mumyalarmış gibi sarıp sarmalarken çığlık atmaktan fazlası gelmedi elimden.
Bir baykuşun ötüşü ilişti kulağıma. O karmaşada kimse onu farkında değildi fakat ayaklarımın yerle temasını kesen sarmaşık, beni tam olarak ona doğru yönlendirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CADI ||TAMAMLANDI||
FantasyBen bir cadıyım ve bu hayatımın en korkunç gerçeği. Hayatım boyunca bu gerçekten, kendimden korktum çünkü ben bir canavardım, en azından kendimi buna inandırmıştım. Bir gün annemden aldığım o garip mesajın, zaten yolunda olmayan hayatımı daha da ray...