22. BÖLÜM

1.2K 147 21
                                    

Defne'nin Ağzından...

"Amcam ölüyor."

Ladin'in sözleri az önce zorlukla gönderdiğim gözyaşlarıma yepyeni bir yol olmuştu. Sürekli birilerini kaybediyorduk. Kayıplarımız günden güne artıyor ve gittikçe daha fazla can yakıyordu. Önce annem gitmişti ve şimdi de amcam gidiyordu. Öyle büyük bir kor vardı ki yüreğimde koskoca bir binayı alevlere esir edebilirdi.

Ben öylece donup kalmışken, diğerleri koşuşturmaya başlamıştı bile. Serap Hanım'ı bulmak için evin dört bir köşesine bakıyorlardı. Ne zaman buldular, nasıl başardılar bilmiyorum fakat tüm o süreçte öylece durduğumu çok iyi biliyorum. Bir buz kütlesi gibiydim sanki. Yerimden kıpırdayamıyor, buzlarımı eritmek için gözyaşı döküyordum. Nitekim gözyaşlarım buzlarımı eritmiyor, onlara yaver olup birer buz kütlesi olarak ayaklarımın dibine düşüyordu.

"Defne! Hadi!" diye beni sarsan kişiyle kendime gelebildim. Ladin kollarımı tutmuş, beni kendime getirmek için sarsmıştı. Ancak öyle çözüldü buzlarım çünkü Ladin ateşti. Buzlarımı eritebilecek yegane kişiydi ve bu yalnızca ateş yüzünden değildi. Bu onun sevgisi sayesindeydi.

"Amcam, yaşayacak mı?" diye sordum zorlukla. Boğazım düğümlenmişti. Çevremdeki her şey silik birer görüntüydü, hatta birer hayaletti benim için.

"Yaşayacak!" dedi Ladin. Bunu öyle inanarak söylemişti ki ben de inanmak istedim. Bir kayıp daha vermeyeceğimize, her şeyin güzel olacağına inanmak istedim.

"Kimseyi kaybetmek istemiyorum." dedim tarazlı çıkan sesimle. Gözlerimden birer birer düştü yaşlarım. Ladin anında beni sarıp sarmalarken bir kez daha inandı.

"Öyle bir şey olmayacak. Söz veriyorum sana, hepimiz iyi olacağız. Amcam iyi olacak, sen iyi olacaksın. Yalnızca şimdi güçlü durmalıyız. Amcam için. Hadi, gidelim artık."

Ladin'den ayrılırken burada yalnızca bizim kaldığımızı fark ettim. Diğer herkes gitmişti. Hepsi amcam için koşuşturuyordu. O an kendimi o kadar berbat hissettim ki... İşe yaramaz birisiymişim gibi geldi. Bir köşeye konmuş ve unutulmuş o eski biblo gibiydim. Oysa bir şeyler yapmam, tüm bunları düzeltmek için çabalamam gerekiyordu. Alınması gereken bir intikam, kurtarılması gereken canlar vardı. Tüm bunlar varken oturup kendime acıyamazdım.

Başımı salladım onaylarcasına. Sonra onun peşine takıldım. Benim aksime çabucak toparlanmıştı Ladin. Önceden olsaydı tam tersi olurdu ve Ladin'i toparlayan ben olurdum. Oysa şimdi, buraya geldiğimizden beri rolleri değişir olmuştuk. Ladin çok değişmişti. Önceden benim üstlendiğim o abla rolüne bürünmüş, neredeyse altında ezileceğim o yükten kurtarmıştı beni. Evet, abla gibi davranan bendim ve bundan hiç memnun değildim. Fakat Ladin öylesine içine kapanıktı ki çevremizde olup bitenlere karşı dimdik durma işi bana düşmüştü. Zorunluluktan yaptığım bu şey ise devasa bir kaya taşıyormuşum gibi hissetmeme sebep olurdu. Bunu belli etmezdim ama her zaman tam tersi olsun istemiştim. Ben Ladin'i güçlü görmeyi arzuladım ve şimdi buna sahibim.

Cep boyuta geçip mahzene indik. Ladin önümde dimdik yürürken yalnızca onu takip ettim. Değişimine bir kez daha hayret etmiştim ve ona hayran kalmıştım. Keşke bu yönünü bana en başından gösterseydi. O zaman yükümün altında ezilmezdim.

"Amcam iyi mi?" diye sordu Ladin. Herkes bir köşeye dağılmıştı ve bir karınca gibi çalışan Serap Hanım'a bakıyordu. Ellerinden bir şey gelmiyordu. Üstelik Melih Amca da ortalarda yoktu.

Serap Hanım cevap vermezken Miray, "Umarım iyi olacak." dedi. Benim de temennim buydu.

Orada ne kadar durduk, amcam üzerinde ne kadar büyü yapıldı bilmiyorum. Zaman kavramı şeffaflaşmıştı. Bir balonun içindeki o hava gibi sönüvermiş, yok olmuştu.

CADI ||TAMAMLANDI||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin