3 Yıl Sonra...
Her şey bir mesajla başlamıştı. Annemden aldığım o kısacık mesaj bizi önünü alamayacağımız kadar karmaşık bir maceraya sürüklemişti. İlk aylar sancılıydı çünkü ilk kez ailemizden uzak kalıyorduk ve onları özlüyorduk. Hiç bilmediğimiz bir şehrin hiç bilmediğimiz bir yerinde hiç tanımadığımız kişilerle yaşamak zorundaydık. Yeni tanıştığımız iki amcamızın bize kol kanat gereceğine çok inanıyorduk. Nitekim biri bizi iterken diğeri koca bir gülümsemeyle karşılamıştı. En başta bizi iten amcamdan nefret etmiştim. Soğuk nevalenin, huysuz ihtiyarın teki demiştim. Yaşlı değildi belki ama benim için huysuz bir ihtiyardı o sıralar. Sonra zaman ilerlemiş ve onun hakkında daha çok şey öğrenmiştim. O bizi kovan huysuz ihtiyarın, benim için, yaşayabilmem için hayatını tehlikeye attığını öğrenmiştim. O gün öğrenmiştim işte bazı insanların aslında gösterdiklerinden daha farklı bir yüzleri olduğunu. Çünkü o adam her ne kadar bizi kovsada benim için diğer yarısını verme cesaretini göstermişti. O adam aileleri tarafından dışlanan çocuklara kol kanat germiş, ailesini kaybettikten sonra onlara ailem demişti. Bizse yıllarca onlardan habersiz yaşamıştık. Oysa en başta oraya dönmeliydik ve bu çiftlikte yaşamalıydık. Bazı şeyler geç oluyordu ne yazık ki ve bizim durumumuzda olduğu gibi fazlasıyla da güçtü.
Bu çiftliğe geldiğimde, o hayranı olduğum aşk duygusunu yaşayacağımı kesinlikle düşünmezdim. Oysa şimdi yanımda duran bu adam, yıllar önce olduğu gibi bana kokusuyla huzur veriyordu. Huzur gibi kokuyordu Pars ve o duyguyu dibine kadar yaşatıyordu bana. Geçen bu zamanda yalnızca iki kez ona sarıldığımda huzur bulmamıştım. İlki annemin öldüğü gündü. O gün annemin cesedini taşıyan kişi Pars'tı, benimse ellerimde annemin kanı vardı. Gözlerimin önünde öylece ölüp gitmişti annem ve biz hiçbir şey yapamamıştık. Pars'ın bana huzur veremediği ikinci sefer ise babamın öldüğü gündü. O günü dün gibi hatırlıyordum.
"Yak." demişti babam. "Mağarayı, kurtları, Agah'ı ve beni yak."
Sözlerine elimden geldiğince direnmiştim ama doğru olanın bu olduğunun da farkındaydım. Üstelik aldığım yaralar ateşi kontrol etmemi güçlendirmişti ve ben kardeşimin oradan çıkmasının ardından alevlerimi salmıştım. Aç bir canavar gibi saldırmıştı alevler her yere. Her şeyi yakmış, küle çevirmişti. O gün ellerime yalnızca diğerlerinin külleri değil babamın da külleri bulaşmıştı. O gün yanan giysilerimin yerini, üzerime giydirilen beyaz bir tişört almıştı. Kanla, isle lekelenmiş bedenimi Pars kucaklamıştı. Bense tepki dahi verememiştim. O gün Pars'ın kokusu bana huzur vermemişti. Onun sıcaklığına rağmen üşümüştüm kucağında ve ne kadar sokulursam sokulayım ısınamamıştım. O günden sonra aylarca kendime gelememiştim. Diğerleri neyseydi belki, evet can almak kolay değildi ama göz ardı edilebilirdi diğerleri fakat babamın canı göz ardı edilemezdi. Babamın cesedi hala o kafeste duruyordu. Üç sene geçmiş olmasına rağmen o kafes hala açılamamış, ne kurtlar ne de babam kafeslerinden çıkarılabilmişti. Bu yüzden mağara insanlardan gizlenmişti ve o küçük filiz hala yerli yerinde duruyordu. Bazen onu ziyaret ediyor, bedeniyle konuşuyordum. Oraya ne zaman gitsem bir enkaz olarak geri dönüyordum. Orası benim geçmişte takıldığım yerdi, bu yüzden bu çiftlikten ayrılmayı aklımın ucundan dahi geçirmezdim.
Babamın ölümünün üzerinden üç ay geçtikten sonra Defne'nin yardımıyla toparlanabilmiştim. Benim kadar etkilenmemişti olanlardan, çabucak toparlanmıştı fakat benim kendimi toparlamam ve lanet olası suçluluk duygumdan bir nebze olsun kurtulmam epey sürmüştü. En sonunda Defne beni sarsmış ve hatta koca bir tokat atmıştı. İtiraf edeyim, en başta ona kızsamda aslında o tokada gerçekten ihtiyacım vardı. Toparlanmam ve yapıştığım yataktan kalkmam gerekiyordu.
Sonraki dönemde Pars'ın desteğini çokça hissetmiştim. Herkes destek olmuştu esasında ama o bir başkaydı. Hani huzur kokuyor diyorum ya, gerçekten öyle kokuyor. O koku yalnızca iki kez silindi gitti, neyseki o iki sefer de yıllar öncesinde kaldı. Ben hala ona sarıldığımda huzurlu hissediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CADI ||TAMAMLANDI||
FantasyBen bir cadıyım ve bu hayatımın en korkunç gerçeği. Hayatım boyunca bu gerçekten, kendimden korktum çünkü ben bir canavardım, en azından kendimi buna inandırmıştım. Bir gün annemden aldığım o garip mesajın, zaten yolunda olmayan hayatımı daha da ray...