Kapılıp gittiğimiz şeyler vardı. Bunlar bazen bir fikirden ibaretken, bazen hayatımızın ortasına çakılmış kazıklar gibiydi. Benim yeteneğim ise o kazıktı. Öyle bir mıhlamıştım ki zihnime gücümü kontrol edememeyi bir süre sonra gerçekten yapamamaya başlamıştım. Korkaktım ben. Kaçıp saklanacak bir kuytu arardım hep fakat şuan kendimi öylesine güçlü hissediyordum ki o kuytuları yerle yeksan etmiştim.
Bedenime dolanan sarmaşıkları çekiştirdim. Kopmak bir yana gevşemediler bile. Öte yandan hissettiğim bu güç damarlarımı zorluyor, içimden çıkmak istiyordu. Az önce ona izin vermiş olduğum ve her hangi bir sorunla karşılaşmadığım gerçeği ise bunu yapmam için bas bas bağırıyordu.
Parmaklarımı sarmaşıklara yaklaştırdım olabildiğince. Bedenimi sarıp sarmalayan o karıncalanma hissini yalnızca parmaklarıma odakladım. Çok geçmeden sarmaşıklar yanmaya, küle dönmeye başladı ve ben serbest kaldım.
Hemen yanımda duran kardeşime ilerledim. Alevleri ondan olabildiğince uzak tutarak yaktım onu hapseden sarmaşıkları da. Neticede ikimiz de kurtulmuş ve çiftliğe doğru dönmüştük.
"Bir şeyler yapmalıyız." dedi Defne. Başımı salladım. Gördüğüm bu manzara korkunçtu. Duyduğum çığlıklar kulaklarımı acıtıyor, gözlerimi dolduruyordu. Çiftlik evi feryat edercesine çatırdıyordu. Her yer yanıyordu. Alevler devasa boyutlara ulaşmıştı ve neredeyse göğe değiyordu.
"Ladin, alevleri kontrol etmen gerekiyor. Onlara hükmedersen eğer daha fazla yeri yakamazlar."
Bakışlarım kardeşimi buldu. Çiftlikten yansıyan o sıcaklık yüzümün sağ tarafını kavuruyordu şimdi. Kara dumanlar gökyüzünü kaplamıştı ve o engin mavilik çok uzaklarda kalmıştı. Kardeşim ise tüm bunları kontrol edebileceğimi iddia ediyordu.
"Nasıl yapacağım?" diye sordum. Özgüvenim yeniden yere çakılmıştı. Bu kadardı işte. Az önceki o güç arkasına bakmadan kaçıp gitmiş ve beni savunmasız, yapayalnız bırakmıştı.
Defne elimi tuttu. Soğuk parmakları benimkileri kavradı usulca.
"Az önceki gibi. Kendine inan Ladin, yapabilirsin. Yaptın. Biraz önce o kadını birlikte yendik. Şimdi onun dağıttıklarını toplayabilirsin. Sen güçlüsün. Farkına var artık bunun. O ateşten daha güçlüsün sen." derken eliyle çiftlik evini göstermişti Defne. Bakışlarım oraya kayarken gözlerim dolmaya başlamıştı bile. Elma ağaçları ölüyordu.
Başımı salladım.
"Deneyeceğim." dedim. Çiftliğe doğru yürüdüm Defne'yle birlikte. Daha fazla bir şey söyleyemedim.
Defne ateşten olabildiğince uzak dururken, ben çıktığım alevlerin içine dalmıştım yeniden. Giysilerim terden üzerime yapışıyordu, ciğerlerim oksijensizlikten isyan ediyordu ama ben yürümeye devam ediyordum.
Alevlerin merkezine geldiğime kanaat getirdiğimde derin bir nefes aldım. Aldığım nefes ciğerlerimi yaksada az bir miktar oksijen şimdilik yeterliydi. Daha sonra bol bol öksürebilirdim.
Gözlerimi kapattım ve kollarımı iki yana açtım. Alevleri hissetmeye çalıştım. Onları yalnızca sıcaklık olarak değil, varlık olarak hissettim. Ruhları varmış, canlıymışlar gibi. Nitekim benim içimdeki alev canlıydı zaten. Benim canımı taşıyordu ve ben etrafımızı saran bu alevlerin de ruhu olduğunu düşünmeye çalıştım.
Kendimi hazır hissettiğimde alevleri bir mıknatısmışım gibi kendime çekmeye çalıştım. Kollarıma yaklaşan alevler canımı acıttığında bırakmak istedim. Onları kendimden uzaklaştırmayı çok istedim ama bunu yaparsam daha fazla insanın canının yanacağını biliyordum. Bu yüzden pes etmedim. Çekebildiğim kadar çektim onları içime. İçimde yer bulmuş olan o boşluğu alevlerle doldurmaya çalıştım. Ve başardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CADI ||TAMAMLANDI||
FantasyBen bir cadıyım ve bu hayatımın en korkunç gerçeği. Hayatım boyunca bu gerçekten, kendimden korktum çünkü ben bir canavardım, en azından kendimi buna inandırmıştım. Bir gün annemden aldığım o garip mesajın, zaten yolunda olmayan hayatımı daha da ray...