Kırk yılın kışı, o geniş alnını kuşatır mı? Saatler daha uzun, aynı şeye bakarken iki defa. Nasıl oldu bir anda uzadı, uzadı ya zaman, anladım ki sen yanımda olunca, topal olur yelkovan.
Ama yoksun, Hiç olmadığın kadar uzaksın. Giderken bana bıraktığın yalnızlık, kudurmuş bir sarmaşık gibi hızla tırmanıyor şimdi içimi! Özlemedim seni, desem büyük bir yalan olacak, belli. Her yanımız karanlık ve yalnızlık ve ıssız sokaklar ve yine yağmur gibi yağan gözyaşlarıyla bezenmiş kutsal mağaralar... Yalnızlık... Suskunluk ve şizofreni... Kopuk kopuk çağrışımlar... Özlemedim seni desem, yalan olacak...
Özlemek? Bu değil elbet! Aşkın ve yalnızlığın alacakaranlığında özlemek bu değil! Aramıza giren bu büyük ihanetle yüzleşmek her şeyden zor geliyor bize! Ben yüzleşiyorum artık! Tüm iftiralar sonu gelmez itiraflara kesin dönüş yaparken yüzleşiyorum içimdeki yetim ve o kimsesiz çocukla!
Senin de yalanlarla avutabileceğin tek şey kendi içindeki o küçük kız çocuğu artık ve ben içimdeki çocuğu seninle öldürmüş azılı bir çocuk katiliyim, biliyorsun!
Kimseye anlatmadığım sırları paylaştım ben seninle! Basit bir beden mi sanıyordun yüz milyonlarca yıldır şehvetle bölüştüğümüz? Aşkın ve acının kimsesiz yıldırımlarına paratoner gibi direnmedik mi seninle biz yüz milyonlarca yıl? Sorular zor ve cevapsız! Soru işaretleri hüzünlü ve çocuk katili! Ama basit değildi hiçbir şey!Koptun benden, denedim, yapmadık şey bırakmadım belki! Zaman azdı, sabır hiç yoktu! İhanet kara bir leke olup sürülmüştü alınlarımıza! Sen başka bir şehirde gözyaşlarından okyanuslar yaptın 1,5 milyon yıl, ben 15 milyon yıl hasret büyüttüm sürgün bir şehirde... Aramızda sadece 1091 km!