Yine de eksik bir şeyler olduğu aşikardı. Yüzünü hangi yöne çevirse orada güneş batıyordu. Kara bulutlar yağmur taşıyordu. Çiftçinin yağarsa anam ağlar, diğer çiftçinin ise yağmazsa anam ağlar dediği yaz yağmurları. Bu böyleydi artık, uğursuzluk kara bir lekeydi ruhunda. Güne “Tanrım bugün bari güzel bir şey olsun, tek bir şey” diyerek başlamanın verdiği çaresizliği taşıyordu daha genç yaşında saçlarında yeşeren beyaz telleri. Yine de kabul etmiyor, kan kusuyordu aynalara, bir bir koparıyordu beyaz laneti. Çöküyordu gitgide besbelli, nedeni yıllar değil, daha havaya karışmamış acıların bardaktan boşanırcasına üzerine yağmasıydı. Üstlendiği sorumsuzluk sorumluluğu bile ağır geliyordu ama bu bardaktan boşanırcasına değil annesiyle babası boşanırcasına. Delicesine kaçmak her şeyden, her şeyi bırakmak giderken… Kızıl saçlı dostuna bolca bahsederdi bundan. Gerçi siz de pek tanımıyorsunuz değil mi Kızıl Saçlı’yı. Bahsedeceğim size elbet. Roi’nin hayatından önemlidir yeri. Neyse konumuza dönelim. Kaçtığı değildi ki acıları ya da insanların anlamazlığı. Öyle olsa biner bir arabaya sürerdi uzak kentlerin el değmemiş ormanlarına. Hayır hayır (Bu birinden yadigar bir tekrarlama). Hayır hayır, kaçtığı bunlar değildi elbet. Kendinden kaçmaya çalışıyordu şüphesiz. Ne var ki; bu mümkün bile değildi. Zor olsa elbet sonuna kadar denerdi. İmkansız diye bir şey yoktur diyorsunuz değil mi içinizden. Gülüyorum, bağışlayın beni. Daha “İmkansız”ın kapısını çalmayanların söylediği bir kalıp olarak yerleşmiş zihnimize. Bu yüzdendir ki asla yargılayamam sizi.
Tanrı’nın lanetlemiş olarak tanıdığı tek kişiydi aynada gördüğü Roi’nin. Ne diyordu şair; “Hepimiz Tanrı’nın lanetlenmiş piçleriydik” Roi daha başkasına rastlamamıştı kocaman dünyalarca kendisi gibi. Ta ki kızıl saçlı dostuyla tanışıncaya kadar. Öyle bir dinledi ki sanki biri geçmiş karşısına Roi’nin hayatını anlatıyor bir bir. Tek kişilik dev sahne ikiye bölünüyordu artık. Kızıl saçlının anlattıkları kendisine dair Roi’yi o kadar çok etkilemişti. En çokta bu duruma karşı aldığı tavır çok şaşırtmıştı Roi’yi. Roi’de eksik olan buydu işte. Hayranlığı gizliden gizliye tırmanıyordu ruhunun derinliklerinden diline. Dedi ki dostum ol ömür boyu. Kızıl saçlıda var olan Roi’de eksik kalmış yanıydı. Roi, kızıl saçlıdaki o saflık, masumiyet ve mahremiyetten tek bir tutam karıştırabilse ruhuna kurtulacaktı lanetten. Roi, kızıl saçlıyı asla başka türlü düşünemiyordu. Karıştıramıyordu mahremiyete bastırılmış şehveti. Saflığı kirletme istemi kıskançlıktan doğan, asla devreye girmedi kızıl saçlıda. O kadar temizdi ki onun için düşündükleri, tıpkı yeni doğan bir çocuk gibi. İstiyordu ki Roi yanında olsun. Katılsın kimseyi ortak etmediği yalnızlığına. Paylaşırdı tereddüt etmeden soluduğu oksijeni, geceyi, gecenin sessizliğini hatta ekmeğini. Raina’yı da tanıyor olması iyi mi kötü mü belli değildi. Raina’yı tanımasa Roi nereden görecekti kızıl saçlıyı. Tanıyor olması da bir çok şeyi yüz üstü engellerdi. Neyseki ne engelleyeceği bir durum oluştu aralarında ne de birbirlerinden habersiz olmak gibi bir şanssızlık. Kızıl saçlıyı tanıdığı günde, Roi’nin “Tanrım bugün bari güzel bir şey olsun, tek bir şey” dileği Tanrının sigara molasında kabul edilmişti. Tanrıya binlerce kere teşekkür etti arada bir sesini duyduğu için.