Günler o kadar hızlı geçiyordu ki, bunun için uykularına minnettardı. Her şey gibi bir an önce sonunu görme hevesi anı yakalayamamasına neden oluyor, sabırsızlığının cefasını yaşadığı psikolojik travmalarına atfediyordu. El bombasının pimini çekip eylemsiz kalıp sonuca odaklanmak infilak eden hayalleriyle süslüyordu kanlı doğum günü pastasını. Eyleme geçirecek ne varsa, yönünü tam tersine çeviriyor koşar adım kaçıyordu. Önceleri içine kapanık bir çocuk diyordu çevresi onun adına, oysa dışa kapanık dolduğu aşikardı kendince.
“Yalnızım”. Bu bir sitem sözcüğünden çok gurur verici bir fiil olmuştu Roi için. Sırf bunun için bile tüm insanları önemsizleştirmiş hatta var gücüyle itelemişti çekim alanından. Oysa kurbağadan tek farkı uzun kirpikleri ve kirpiğine asılı düş salıncakları. Şeytan tüyü ise nereden geldiğini bilmediği ata yadigarı.
O kadar çok hayalleri vardı ki, griden elaya transit geçen, mavi ayak izlerini suuda kirleten, bir geyiğin tedirginliği o sudan içerken, gökyüzünde durumsuz tanrı kibri ve engel olamadığı beynindeki gün ve gün büyüyen kara leke, besliyordu tüm merhametiyle aç ruhunu, o kahvedeki geometrik orantısızlığa doğru orantılı Payanda’daki Fi oranı. Kesinlikle hastaneye gitse OKB tanısı konacaktı ya da anlamadan şizofren diye yazılacaktı, oysa şizofren ya da OKB olamayacak kadar kusursuz planları vardı.
O kadar kusursuz işliyorduki planları, tıpkı rüya içinde rüya gibi, tam uyandım derken hala rüyada olmak gibi. İşte öyleydi o planlar, çözdüm diyenler hala kördüğümdelerdi, geriye ise cevapsız bir ton soru. Payanda ise kördüğümdeki ilk düğüm. Roi biliyordu. Bir gün başlayacaktı domatesli protesto gösterileri bu yüzden hep duymak istedi Raina’dan “Ne olursa olsun asla terketmeyeceğim seni!” cümlesini.
Düş salıncakları daha sallanırken gitmişti Raina, diğerleri gibi görünen her şeye inanmaması gerektiğini hala öğrenememişti. O gittiğinden Roi çoktan yeni senaryoyu itinayla sahnelemişti.
“Umut bağlamak, hayal kırıklıklarını arttırır.”
Bu yüzden her şeyi önemsizleştirmişti Roi. Önemli olsa oturur yas tutardı, içip içip ağlardı. Bunlar Roi’ye uygun değildi. Ruhuna ithaf duyguları mahkum etmişti müebbet, beynindeki F tipi cezaevlerine, forsa niyetine.
Gözleri kan çanağı geceleri sorsana bir de, yazmaktan bitap düşmüş bedei, yazıp yazıp atılan onlarca sayfanın acısıyla mı eş değerdi? Tabiki hayır. Doğru ya da yanlışın ne önemi kalmıştı ki yinede, yaptığı her eylemin bilincindeydi. Bu yüzden asla su yüzüne çıkmayı düşünmedi, batarak yaşamak ayakta nasıl kalınması gerektiğini Roi’ye iyi öğretmişti.