Bölüm 18: Tanışma Merasimi

60 4 0
                                    

Bu kadarını görmek yeterliydi. Bu kadarına kim karar verdi?

İnsanların bazı insanları kullanıyor olması onları aptal yapmazdı elbet ama Blanche aptaldı. Roi’nin Yurtta tanıştığı diğer sıradan insanlar gibi değildi Blanche. Onun da Roi gibi ucu bucağı olmayan bir hayal dünyası vardı. Albino olması da hiçbir şeyi değiştirmiyordu. O bir hayalciydi. Blanche olmasıyla dalga geçilecek biri değildi –buna Roi’nin yurtta kavga ettiği insanlar şahit gösterilebilirdi-. Bunun nedeni tabi ki Blanche’a karşı duyduğu merhamet ya da acıma değildi. Tek neden hayalleriydi. İşte buradaki tek dostluğunun temeli atan bu fikirdi.

Bazı geceler o tarih kokan Rum sokaklarında volta atıp dertleşir, hayallerden konu açarlardı. Güzel günlerdi elbet. Bu dostluk Blanche’da vefakârlık duygusunu kabarttı. Roi’de ise hala hayallere hayranlık iktidarı elinden bırakmadı.

Anlaşılan oydu ki; Blanche’ın yurttan ayrılma vakti gelmişti. Arkadaki kilisenin çanı 3 defa çalınmıştı. Roi’nin kadim dostu sonunda eve çıkma kararı almıştı. “İyi, belki daha rahat yaşar. Ben de yüksek tavanlı odada yaşamaya devam ederim, on altı spor ve seksten başka konuya hâkim olamayan kurtçuklarla…” dedi içinden Roi.  

Anlıyordu Roi onu, tek başına bir semtte, evde yaşamak maddi açıdan zordu. Yanına bir ev arkadaşı buldu. Roi dedi ki; “Blanche, bu adamla aynı eve çıkma.” Philip… Geliri iyiydi ne de olsa, Blanche’ın da işine geldi. Yaklaşık bir sene Blanche, Philip ile aynı evde, Roi ise yüksek tavanlı zindanında yaşayıp gittiler. Daha nadir görüşüyorlar, daha nadir dertleşiyorlar, daha nadir hayallerini seriyorlardı geceye. Bir müddet sonra o da bitti.

Yurttan ayrılma sırası Roi’deydi artık. Yatağının başından bir farenin kulağına eğilip “Hey ahmak” deyip gülmesi oradan defolup gitmesi için yeterliydi. Yine de ev demek sorumluluk demekti. Sorumluluklar her zaman korkutmuştur gözünü Roi’nin. Roi’ye önce şehri bilen biri lazımdı ve ona güveneceği. Evet, Blanche tabi ki, başka kim vardı ki? Durumu anlattı baştan sona. Blanche ve Philip elinden geleni yaptı yeni ev maratonunda Roi için. Emlak ofisinde çalışan Mois ise şuan oturuyor olduğu daireyi bulmasına yardım eden temiz kalpli bir kadındı. Onu da Blanche sayesinde tanımıştı. Roi için elinden geleni yaptığını görmek Roi’nin “Sonunda beni düşünen arkadaşlarım var ne güzel” diye içinden geçirmesine yaradı.

Arkadaşlık ilişkilerinde Roi diğerleri gibi değildi. Sevdiğini, saygısını, hürmetini pek belli etmezdi. 2.5 yıllık dostluğu olan Blanche’a bile bir kere sarılıp iki kere vurmamıştır sırtına. Tokalaşmak kâfiydi. Bilmezdi ki öyle canım dostum, iyi ki varsın gibi samimiyet içeren söz öbeklerini. Resmiydi dostlukları, sanki kadastrodan iş bağlıyormuş gibi. Ne Blanche’a, ne Philip’e ne de Mois’e gösteremedi samimiyeti, bunun içinde kederlenmedi asla, onu öyle kabul edip anlıyorlardı Roi’yi. Roi ise farkındalıkla izliyordu tüm olup biteni.

-İyilikleri yapan bile unutmalıydı oysa yaptığı tüm iyilikleri-

Roi’nin hiçbir iyiliği dokunmadı onlara, hatırlamıyordu. Bu yüzden borçlu hissediyordu kendini onlara karşı. Zamanla bu durumun farkına onlarda varmıştı neyse ki atlatabildi bu durumu da yüzlerine utanmadan bakabiliyordu. Utanmak ne demek ise artık…

Çocukluğunu benzettiği biri vardı Roi’nin. Mois’in küçük oğlu Davin. Neredeyse Roi gibiydi ama neredeyse. Araştırma ve sorguluyor olması çok hoştu elbet. Daha 11 yaşında olmasına rağmen oturup karşılıklı bilimsel teoriler üzerine konuşabiliyorlardı.  Davin, Roi’yi idol olarak görüyordu artık. Ne idol ama…  Mois’in bir de kızı vardı. Pansy… Üniversite çağlarında genç ve güzel bir kız. Bu sıfatlardan daha önemlisi ise Roi’nin uzun yıllar aradığı saflığın ve temizliğin onda vücut bulmuş olmasıydı. Yeterince zaman geçirememişlerdi birlikte. Pansy’nin üniversitesi şehir dışındaydı. İlerleyen zamanlarda onlar hakkında yazılacak daha çok şey var elbet ama şimdi biz Blanche’a geri dönelim. Blanche’ın, Philip’in yanında kalıyor olması ilk başlarda daha kötümser olarak dikkatini çekmese de Blanche ile Roi’nin Paris’e gidişinde Philip’in sürekli Blanche’ı arıyor olması –üstelik Blanche kafa dağıtmak için Roi ile gitmişken- ve dönüş biletleri hazırken sırf Philip yüzünden apar topar Nantes’e dönüşleri, Roi’nin beynine kuşku tohumlarını ekmişti. Bu kuşku uyandırmıştı uyuyan Şeytan-i Roi’yi.

Sırada Roi’nin Sahnesi…

DÜŞLER KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin