Saçları dağınıktı hep. Sigarası dudaklarının arasından düşmezdi. Kafasındaki tilkilerin kuyruklarını birbirlerine bağlarda öyle yalan söylerdi. Yanındayken üşürdü de, ayakları hep soğuktu. Ama dudaklarının kenarıyla bir gülerdi ki, bir daha kimse gülmesin isterdi.
Geçmişindeki acıların külünden doğmuş kurnaz bir tutsak; siyah kelebek…
Yaramadığı için ölmeyi bile beceremeyen hayata küskün bir acemi; sudan korkan balık…
Tanrının birbirlerinde çare bulmaları için bir araya getirdiği iki kişi; Roi ve Raina.
Peki ya bir günlük ömrü olan bir kelebek yarına aşık olursa ne olacak?
“Yürüyemiyorsan uçarsın demişti ölüme fısıldayan adam, Roi’de O’na uçtu…”
Ayakları soğuktu ama Roi’nin kanatlarını yakmıştı varlığı ya da yokluğu dedi ki:
“Kendine yeni bir aşk hikayesi yaz küçük kız. Başka elleri tutup devam et yoluna. Başka gözlere bakıp unut beni. Bana söylediğin cümleleri başkalarına da söyle, inansınlar sana. Hiç gitmeyecek sansınlar. Onları da hiç bitmeyecek bir hikayeye inandır. Ne zaman kendini bitmeyecek bir şeylere inandırırsan o zaman incinirmiş insan. Bunu anlaması bir zor olsa da anlarsın. Önce onu da herşeyin yapar sonra hayallerini giydirirsin ve uzun uzun bakarsın -Gözünü ilk kırpan kaybeder-
Başladın yine! Üstüme üstüme gelmeye, aklıma aklıma düşmeye, başladın. Ama bu sefer bir önceki seferlere benzemeyecek çünkü en güzel ben severim seni, en güzel de ben unuturum. Avaz avaz sustuğum seni uzun uzun yazmak istiyorum. Ve adının geçtiği her cümlede, yüklemlerime varıncaya kadar yine en çok sana doymak niyetim. Çünkü yokluğun hüküm sürse bile benim tüm kalabalıklarım içinde en yalın halimsin. Ve saklamıyorum.
Defalarca düşünüyorum neden gittiğini. Anlamaya çalışıyorum olmuyor hatta yerine diktiğim yamalar dahi dikiş atıyor. Hayret ediyorum, en iyi bildiğim seni bir şekilde anlatamıyorum. Yani yetmiyor; senin anlayacağın artık her şey çok değişti. Ne ben, ben gibiyim, ne de buralar bıraktığın gibi.
Mutlu olduğun sabahlar olacak. Yeni yeni arkadaşlar edineceksin. İlk kez gittiğin yerler olacak, tadını fazlasıyla çıkaracağın akşamüstleri ve eve geç geldiğin vakitler elbet. En kötüsü, belki de seninle uyuyan bir başkası olacak. Hatta belki de herkes sende olacak ama ben kendimde dahi olmayacağım.”
“Söylenmemiş sözler biriktirdim sana. Sahi avuçların sıcak mı hala?”