Mavilikler diliyor bir gece. Sonsuz huzuru sunuyordu hayat Roi'ye. Sinsice diline dokunan o kekremsi tadı anımsatıyor her gece yarısı çift kişilik yatağında aniden aldırış etmeden rüyalarına. Ödünç veriyor nefesini Azrail'e -Daha değil, bununla yetin şimdilik- dercesine.
Günaşırı yorgundu odanın penceresini tırmalayan ağaç dalları. Güneş ışıklarını o dalların arasından düşürüyordu yatak odasına. Roi'nin duyduğu bir kuşun ezgileri yeni doğan bir bebeğin haykırışları gibi. Tüylü bir kanat gibi iki yanında pencerenin siyah tülleri bir ana gibi koruyacaktı insanlardan Roi'yi. Görmeyecekti kirli sulardan çıkmış gibi çamurlu yüzlerini. Bedeni yorgun. Asırlık iltica sebebi gibi uyanıyor o sabah yeni güne. Yapışan dudakları serenata başlıyor gözlerinde muzaffer ve yorgun orduya. Ruhunu uyandırmaya bir fincan kahve ve yanında sigara yeterli ona.
Derin bir nefes çekip, usulca bıraktı. Kafasını iki yana salladı elindeki fincanı bırakırken masaya. Biraz hızlı bırakmış olmalı ki kahve fincandan taştı, aldırmadı. Pencerenin kenarına geldiğinde uzaktaki ormana baktı. Ne kadar da ulaşılmaz duruyordu buradan. Vahşilik ile medeniyetin arasında ne kadar ince bir çizgi olduğunu geçirdi içinden. Eğitilmiş, eğritilmiş onca insanın koşuşturmasını izledi caddede. Dükkânını yeni açıyordu karşıda ki esnaf. Belli ki uykusunu daha alamamıştı, esniyordu. Roi gülümsedi. Blanche geldi aklına. İkinci taşı onun için oynatacaktı yerinden. Acıyı ilmek ilmek işleterek öğretecekti ayakta tek başına durabilmeyi. Biraz geri çekilip tüm olup bitene yukarıdan bakmak -Tanrı gibi- gösterirdi oysa tüm yalınlığıyla gerçeği. Bir kaçış olarak görmemeliydi asla kafasını kuma gömmeyi Blanche. En nihayetinde zorluklarla yüzleşmişti.
Roi bitmiş bir hikayenin sonu gibi yorgunluğunu biraz önce açtığı Farid Farjad klasiğiyle taçlandırıyordu. Davin'in bir önceki gece tavrını düşündü. Karşısına alıp hayatın gerçek yüzünü suratına vurmuştu aslında. Yaşı itibari ile belki kaldıramayacak kadar ağır bir dille ama yine de kaldıracak olgunluğun mevcut olabileceğini düşünmüştü yine de. Yanılmış gibiydi, ağır bir tahribat sonrası çocuksu düşlerini yıkmıştı Roi Davin'in. Roi yine de emindi kendinden şoktan sonra anlayacaktı dediklerini. "Akıllı" ve "Zeki" kelimesi karıştırılmamalıydı birbirleriyle. Öğrenilmiş bir konu hakkında konuşulması bir insanı zeki yapmaz aksine aptal ya da çok bilmişlik ile damgalandırabilirdi. Davin'in soyut düşünce yetisi oturmadığından bu farkı kavrayamamıştı. Bir müddet yüzünü bile görmek istemedi Davin Roi'nin. Söylediklerini Davin'in mantığı kabul ve geçerli gördüğünde bu durumun da sonlanacağını umuyordu Roi.
Tüm bunların yanı sıra hiç bir düşün huzurunu esir almasına izin vermedi. Uykularında daha neşeliydi. Yatağına dönüp gerçeklikten tekrar uzaklaşıp düşlerine yol almak istedi. Uykunun halt edemeyeceği hiç bir acı yoktu onun için.