Sessizliğin sol anahtarı olduğu gecelerde ardına dizelecek bir çok notanın ağlayışları olacağını hesaba katmamıştı. Yanılmıştı. Susmak acı çekmek demekti, avaz avaz sustuğunda anladı. Bu ilk defa tetikliyordu ruhunu, suç mahalli kalbinde ilk defa bir tanık çıkıp suçluyordu Roi’yi. Adına uykusuz gecelerden bir gece daha, radyoda “Golha”.
Gün be gün örülüyordu zincirlenmiş karamsarlık odanın yapı taşlarına. Ruhları mezar taşına hapsolmuş bedenlerin mutluluk için çabalamaları ne denli heder ederdi ki zamanı? Roi tüm bunların üzerine Raina ile aşkın en kutsal ilahisini şeytanın huzurunda senfonileştirmişti.
Roi içine koyulmuş bir tutam bencillikle, bol miktarda tutarsızlıkla acı bir ilaç gibi, dozajı oldukça fazla. Her gece bir tremor koması geçirir gibi uyandığı o çift kişilik yatağında sanki bir asildi kendince perdelerin arkasında adını üç kez zikredip secdeye kapanan insanlarla dolu düşsel avuntularında.
Neydi ki Roi’yi böyle geçimsiz yapan tüm insanlara, var mıydı arası ya da ortası olmanın ya da var olmamanın dayanılmaz hafifliğinin yanı sıra, aşk ve arzudan bir tutam atılmış Jesus’un kutsal kan kasesinin tam ortasına?
Artık tüm sersenişlerin baş harfi Raina ile başlardı. Yorgun bir demokrat gibi seslenirdi bölük bölük yalnızlık ordusuna. Öyle ki ne zaman dokunsa kemanına derdi ki; “Nefesidir tüm gel-gitleri evrenin, aslı makul olanın yokluğu gönlümü tarumar etsin!” Ne zaman nefesi gitse Düş’Es’i olur Raina hayallerinin, görülen geçmiş zamanda kalırdı Dük olma hevesi Roi’nin.
Biraz tebessüm etse tüm sıkıntıları atlatacak hissine kapılması bile hatırlattıkları yüzünden dayanılmaz bir hal alıyordu. Aslında mutlu değilim mizacım böyle demek isterdi birilerine, birilerinin bir çare olacağını düşünüyordu ama biçare. Neyse ki hayatın içinde sürüklenip gidiyordu. Ayağa kalkamıyordu ama sürüne sürüne kanayan yaralarıyla iz bırakıyordu geceye ve bir de inleyen birkaç name.
Sanki bin yaşında bedeni, bir o kadar yorgun ve bitkin. Kolunu kaldırsa konacak bir peygamber devesi ama kolunu kaldırmaya mecali yok. Sanki baksa ufka bir gemi belirecek dumanları tüten, gözlerinin feri yok.
Yine de köşesine çekilir ve bir cin parlatıp ibadetine başlardı satır satır. Cam da yansımasından irkilen Roi. Gülümseyişi sayfaya akan, ıslığında cenaze marşı. Ve şunu da hatırladı uykuya dalmadan; “Sen herkesi bir kişi sandın, yanıldın. Oysa sen zamanında bir kişiyi herkes sanmıştın ve yine yanılmıştın”.