Ölüm bazen beklenilmeyendir...

12.4K 345 18
                                    

Hazal

Bu sabah gözlerimi hastanedeki odamda açarken, güneşin bir farklı parladığını fark ettim. Bugünün farklı olduğunu hissedebiliyorum. Sanki bir şeyler olacak ve bu olan şey hayata tekrar sarılmama neden olacak, bunu hissetmemek elde değil, kalbim bir tuhaf çarpıyor sanki. Odamın içine doğmuşçasına parlıyor güneş. Bugün diğer günlerden daha farklı ve bu gözler bir amaç uğuruna açılmışçasına heyecanlı. Hemen kalktım, yatağımda oturur şekilde pencereden içeriye sızan güneşe doğru kaldırdım başımı, üstümdeki örtüyü kenara doğru iteleyip, ayaklarımı yere doğru sarkıttım, yıllar sonra ilk kez bunu yaptığımdan kendimi on yaşındakı Hazal gibi hissettim. Yüzüme vuran güneşe günaydın dercesine gözlerim kapalı bir şekilde gülümsüyorum.

Selamlama merasimi artık bitmişti ve yataktan kalkma vakti gelmişti, kısa süreliğinede olsa, terliklerimi giyip ayağa kalktım. Banyoya doğru içimdeki çocuksu mutlulukla ilerledim. İçeriye girip kapıyı kapatığımda tam sağ döndüm, ayna da yansımamla karşılaştım, uzun zamandır aynalara bakmıyordum. Kim kaldırmıştı bu aynanın üstündeki kumaşı, oysa herkes biliyordu aynalara küstüğümü, aylardır bir kere olsun aynadan kendime bakmadığımı. Ne kadarda solmuştu tenim, o güzel saçlarım kalmamıştı artık, bala çalan gözlerim bile eskisi kadar parlamıyordu, gerçekten onun hazal gözlüsümüydü bu kadın, her baktığında güzün rengini gördüğünü söylediği kadın mıydı? Bu kadın! Yansımama baktıkça içimdeki huzurun birden yok olmaya başladığını, gülümseyen yüzümün gittikçe solduğunu izlemeye devam ettim. Kalemle çizilmişçesine zarif kaşlarım, kirpiklerim hiçbiri yoktu artık. Gözümden bir damla yaşın indiğini gördüğümde artık karşımdakı Hazal'a daha fazla bakmamam gerektiğini anladım.

***

Banyodan çıktığım da kahvaltım masanın üstüne bırakılmıştı ve yanınada her zaman okuduğum gazetelerden birini bırakmışlardı. Yatağıma oturup gazeteyi elime aldığımda kapı açıldı birden, kafamı çevirdiğimde kapının önünde durmuş beni izliyordu. Kucağında bir buket gülle bana bakıyordu. Kapıyı kapattıp yanıma doğru yürümeye başladı. Bakışları hiç değişmeyen sevdiğim, hala bakışları on yedi yaşındaki hazalına baktığı gibi bakıyordu. Oysa ne kadar çok şey yaşamıştık, ne kadar çok ayrılıkları, gözyaşlarını tatmıştık. Şimdi de azrail musallat olmuştu aşkımıza, bırakmıyordu peşimizi. Ben bunları düşünürken dudağıma küçük bir buse kondurup, güllerimi bana verip yanıma oturdu. Üniformasının içinde yine çok yakışıklıydı. Her şey ona yakışıyordu ama en çok babalık. Çocuklarım çok şanslı bu konuda, ben olmasamda onlara çok iyi bakacak bir babaları olacak. Derin bir nefes alıp onun gözlerinin içine baktım, mavi gözleri benim kadar yorulmuştu. Masaya doğru bakışlarını kaydırdığında yüz ifadesi değişmeye başladı, birden sinirlenmiş gibi gözüküyordu, günlerdir kahvaltıyı pek yapmadığımı duyduğu için gelmişti demek ki. Saate baktığımda bu saatlerde hastalarına bakması gerekiyordu ama benim iştahsızlığım onun hayatı boyunca ödün vermediği kuralını hiçe saymıştı ve hastalarına bakmak yerine beni mutlu etmeye çabalamaya harcıyordu vaktini. Masayı önümüze doğru çekmek için ayaklandı, ben de onun bana aldığı güllerimi kokluyordum;

"Kahvaltını günlerdir adam akıllı yapmıyorsun madem, bende kendi ellerimle beslerim seni küçük hanım." dedi yüzündeki sinirle karışmış gülümsemesini izlerken. Bu adama aşık olmasaydım işte o zaman aptal olduğumun ispatı olacaktı.

"Belki de senin beni beslemeni istiyorumdur olamaz mı yani?" şımarık kız çocuğu bakışlarımı attıktan sonra ikimizde birbirimize bakarak gülmeye başladık.

Tekrar yanıma oturduğunda masa tamamen önümdeydi. Az yağlı sütüm, az yağlı beyaz peynirim bir kaçtane zeytinden ve salatadan oluşan tabağımın yanında büyük ihtimal kayısı kıvamında pişirilmiş yumurtamın bana doğru göz kırptığını hissettim. Bugün ek olarak pekmezde vardı. Benim kahvaltı yapmam için Ethan hastane dışından hazırlatmışa benziyordu kahvaltıyı. Ya başhekimliğin verdiği yetkiyle bana özeldi herşey ya da bugün hastanemizin mutfağındakı görevliler değişmişti. Dediğini yapmış kendi elleriyle yedirmişti hepsini, arada gülerek, ikimizde arada susarak bazense birbirimize bakışlarımızla anlatmıştık korkularımızı. Kahvaltı bittiğinde ayağa kalkıp dudağıma küçük bir buse daha bırakıp çıkmıştı saate baktığım da neredeyse iki saatir benimle ilgilenerek, gülerek ve oynayarak kahvaltı yaptırmıştı. Beni oğlumuzu besler gibi beslemişti. Bu adamı nasıl sevmiyeyim şimdi, o beni bu çırkın halimle bile prensesmışımcesine bakarken, ben nasıl azraille savaşmayayım. Yorgun bedenime, onun ısrarla beni almalarına inat sevdiğim adamı ve çocuklarımı bırakmayacam...

***

Ethan geldiğinde bir kenara bıraktığım gazeteyi tekrar elime almak içimden gelmedi. Nazlımın yanıma geldiğinde bıraktığı dergilerden birini almak için yatağımdan kalktım ve koltuğun yanınına doğru ilerledim. Sehpa üzerindeki dergilerden bir-ikisini alıp tekrar yatağıma döndüm ve birinin kapağını açtım. Sayfaları öylesine geçerken gözüm bir sayfa takıldı, yazıları okumaya başladığımda gittikçe ilgimi çeken bir boyutta çevirdi bu takılma. Bir yazarın röportajıydı. Yazının sonunda yazarın yeni bir kitap yazmak istediğini ve yazacağa bu kitabın yaşanmış bir aşk hikayesi olmasını istediğin dillendirmişti. Şu cümlesiyilede son bulmuştu röportaj "aşk bir insana ne zaman çaresiz bir hastalık gibi tutunmuştu yada ne kadar yakın olmuştu, belki de aşk tesadüflerle doluydu... eğer gerçek aşka sahibseniz hikayeniz yazılmaya hazır, burda sizin hikayenizi dinleyecek ve bunu yazacak bir yazarınız var" diyordu. Içim de tuhaf bir istek doldu içten ve samimi bir kadına benziyordu. Nedensizce ona hikayemi yazıp gönderme isteyi duymaya başladım, tozlu raflara saklanmış hikayemizin artık gün yüzüne çıkma vaktinin geldiğinin göstergesiydi bu yazı. Heyecanla gülümserken kapımın çalınmasıyla açılması bir olmuştu. Gelenın kim olduğuna baktığım da Hülya hemşireydi,başımı karşımdakı duvara çevirdiğim de ilaç zamanın geldiğini fark ettim. Bana ilaçlarımı getirirken her zaman olduğu gibi gülümseyerek yanıma geldi;

"Bugün nasılsınız hocam " dedi

"Daha iyiyim, sen nasılsın?" dedim ama o kadar dalmıştı ki işine beni duyup duymadığından pek emin olamasamda bende onunla birlikte ilacın dağılışını izliyordum. İlacı damar yoluma bağladıktan sonra hızlı bir şekilde mekanik tansiyon aletinin manşetini sol koluma bağladı ve ölçmeye başladı, ölçüm işlemini tamamladığında gülümsüyordu. Anlaşılan normal değerlerdi çıkmıştı, uzun zamandır hiç birşey yolunda değildi tansiyonum gibi. Koyu kahve gözlerini gözlerimle buluşturdu.

"Bende iyiyim hocam, tansiyonunuz düne göre daha iyi ve son olarak iyileşmenizi hepimiz dört gözle bekliyoruz"  buruk bir şekilde gülümseye bildim.

"Hülya senden bir şey rica etsem, aslında odama gidip bana bilgisayarımı getirebilir misin?"

"tabi ki hocam" dedi ve odadan ayrıldı.

İlaç damarlarımın içinde ilerlerken, penceremden dışarıya bakmaya başladım. Çok uzun zaman olmuştu, bir şeyler yazmayalı, nasıl başlamam gerektiğini bile bilmiyorum. Ben bu düşüncelere dalıp giderken, Hülya hemşire içeriye bilgisayar çantamla girmişti. Başıyla tekrar selam verip bilgisayarımı masanın üstüne bırakıp tekrar çıktı. Bende tekrar düşüncelerime daldım, neden daha önce aklıma gelmemişti bilmiyorum. Tek bildiğim yazmak bana çok iyi gelecekti, bizi tekrar yaşamak gibi birşey yazmak ve ben bizi tekrar tekrar yaşmaya razıyım, içinde sayısız gözyaşı, ayrılık olsa bile. Ben bu düşüncelerimle dışarıya bakarken kapının açıldığını duydum. Başımı kapıya doğru çevirdiğim Ethan içeriye giriyordu. Yanıma doğru gelmeden önce ellerini yıkamak için banyoya doğru ilerledi. Geldiğin de canın sıkan birşeyler olduğu anlaşılıyordu, onu aylar sonra ilk kez bu kadar üzgün, sinirli hatta yorgun görüyorum;

"ne olduğunu anlatmak ister misin yoksa ikimizde sessiz bir şekilde burada öylece oturmaya devam edelim mi?"

"Hazal gözlüm hiç birşey yolunda değil asistanlarla baş edemiyorum, aslında sensiz hiç birşey idare edemiyorum. Olmuyor senin düzenin hiç birimiz yapamıyoruz ve seni her dakika özlüyorum, ameliyattan çıktığımda senin çıkışını beklemek istiyorum. Eve tek başıma dönmek istemiyorum, Altan'a bugün de annesini neden getiremediğim izaha etmek istemiyorum. Mavi geceleri ağlarken onun kucağıma aldığımda tek başıma uyutmak istemiyorum. Yatağımızda tek başıma uymak istemiyorum, Hazal yalvararım biran önce iyileş ben sensizliğe çok yoruldum."

İkimizin de gözyaşları durmuyordu ve ilk kez sevdiğim adamın isyan ettiğini duyuyordum. Yorulmuştu ve evet haklıydı, ona sarılmış bir şekilde ağlamaya devam etmekten başka bir şey yapamadım... yapamadık..!

Okyanus'un Güz'ü - (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin