Hazal
Güne kemik ağrıları ile uyanmaya alışmış olsam bile gittikçe şiddetlenen ağrılarım dayanılmaz hale geliyor. Bir kaç gündür rahat nefes alamadığım için oksijen vermeye başlamışlardı, nazal oksijen kanülü ile bir bütün olmuş bir haldeyim artık, solunum yollarımda sorun çıktığın dan bu yana bilgisayara bakamaz olmuştum, nerede kaldığımı bile hatırlamaz durumdaydım. Geçmeyen ağrılar, rahat nefes alamam ve taşikardim cabası, bu hafta hastaneden çıkacaktım ama bu anı rahatsızlanma herşeyi tüm planlarımı alt-üst etmişti. Altan'ı ikna etmek her zamankinden daha zor oldu, bebeğime hayal kırıklığından başka bir şey olmamıştı, gelmeyeceğimi söylediğim deki göz yaşları beni daha çok yaralasada Fırat bir kaç gün daha kalmam gerektiğini en azından solunumum normale dönene kadar kalmamı istiyordu. Hastane odasında daha da hastalandığımın farkında değillerdi, yorulmuştum, yorulmuştuk.
Çocuklarımı o kadar özledim ki onlardan ayrı kaldığım her saniye iyileşemiyorum, daha da hastalandığımı hissedebiliyorum. Onların kokusu olmadan iyi olamam, ben bir doktorum ve evde kendime yeterince dikkat edebilirim ama en küçük bir enfeksiyonun durumum daha çıkmaz bir duruma getirmesinden korkuyorlardı. Hepimiz haklıydık, ama bir anneyi çocuklarınsız geçen her bir gün ölüme doğru yaklaştırmaktan ötesi olamaz. Ben bu düşüncelerimle savaş verirken, kapı açılmıştı, başımı kapıya doğru çevirdiğim de Ethan'nın bacağı ile kapı arasından geçip üzerime doğru koşmaya başladı Altan. Mavi benim minik bebeğim annesini uzun zamandır yakından göremesede tanımışa benziyordu ayaklarını oynatmaya başlamıştı bile nereye geldiğini anlamış gibi. Onları görmemle beraber mutluluk göz yaşları gözlerimden inmeye başlamıştı, kuzularımı o kadar çok özlemiştim ki;
"Anneğ" diye koşarak yanıma geldi Altan, yatağa doğru tırmanmaya başladı, hafifçe dönüp onu kucağıma alıp oturtum. O kadar sıkı sarılmıştı kı boynuma, ne zaman bu kadar güçlendi diye düşünmeye başladım birden, oğlum büyümüştü ve geçen bu sürede ben onun yanında olamamıştım.
"Bebeğim gelmiş benim, hoşgeldin anneciğim" dedim boynun öperken, her öpücüğüme kahkaha atıyordu, sesi odanın içerisine güneşi tekrar doğmasını sağlıyor. Biz birbirimize doymaya çalışırken prensesim ses çıkarmaya başladı onu kucağıma almam için, Ethan'la göz göze geldiğimiz de onun da gözlerin deki mutluluğunu görmüştüm, dudaklarıma büse kondurup konuşmaya başladı;
"Sen bize gelmeyince, bizde sana gelmek istedik. Çocuklar seni çok özledi" dedi bende ona dolu dolu gözlerle gülümsemeye devam ettim. Biz bakışırken Altan hiç beklemediğim bir soruyu sorduğunda ancak bonemin takılı olmadığını fark ettim.
"Anneğ ne oldu saşlayına" ağlamaya başlamıştı "ben onlayla oynamayı şok seviyoydum anneğ" dedi ağlamaya devam ederken. Ne söyleyeceğimi nasıl anlatacağımı bilmiyorum daha doğrusu bilemiyorum.
"Anneciğim ağlama lütfen, saçlarımı kesmek zorun da kaldım biliyorum çok seviyordun onları ama hastayım ya hani kesmem gerekti, ben iyileştiğim de onlarda uzayacak sende yine oynamaya başlarsın" dedim gözlerimden akan sessiz yaşlarla beraber.
"Hemen iyileş anneğ, hemen uzasın saşlayın ne oluy anneğ" dedi boynuma sarılırken "Anneğ o telefisyon da neden dizgiler var, buynun daki şey ne?" o kadar çok soru sıralıyordu ki hepsine nasıl cevap vereceğimi düşünmeme neden oluyordu, özellikle bazı kelimeleri telafüs edememesi gülmeme bile neden oluyordu ama kendimi tutmaya çalışıyordum, gözleri kolundakı elime kaydı ve bileğim deki intrakette takıldı "o ne? Acıyoy mu anneğ" dedi. O kadar çok soru sormuştu ki meraklı gözlerle ona cevaplamamı bekliyordu. Sözlere nasıl giriş yapacağım diye kendi içim de hazırlarken cevapları, Ethan uyarmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus'un Güz'ü - (Tamamlandı)
RomanceGelecek onu kansere hapis etmiş bir kadın, geçmişi ise tutkulu bir aşka; "Bir kadın düşünün onun okyanus gözlerinde boğulmaya korkan. " "Bir adam düşünün onun güz gözlerinde kaybolan.." Onların aşkı, tesadüfler üzerine kuruluydu, ama hayatta tesadüf...