Ölüm bazen beklenilmeyendir - 2

4.5K 223 5
                                    


Hazal

Bilgisayarımın odama getirilmesinin üzerinden iki gün geçmiş olsa bile hala başlayamıyorum, geldiği yerden hareket bile ettiremedim, nedeni yok heyecanla yazmak isterken şimdi sessizce sadece pencereden dışarıya bakıyorum. Pencereden içeriye sızan güneş ışıkları, hastane bahçesinde yakınlarını ziyarette gelen çiftler. Bahçede koşuşan çocuklar, hayat bir şekilde devam ediyor, bazılarımız için hasta yatağında, yoğun bakımda, sevdiklerinin ve sevmediklerinin yanında bir şekilde geçip gidiyor, zamanı durduramıyoruz en durmasını istediğimiz anda durmuyor ve biz o anlarımıza sıkıca tutunamadan yaşanmış ve bitip gitmiş oluyor. Gözüme hamile bir çift takılıyor, ikiside mutlu gözüküyor, aklıma Mavi'ye hamile iken Ethan'la heyecanımızı anımsatmıştı. Altan'ın karnıma dokunup ne zaman onu kollarına alabileceğini sorarken kulağını dayadığı anı hatırladığım da istemsizce iç çekmeme neden oldu, evlatlarımı öyle çok özlemiştimki birden bire içime bir sızı kaplamıştı. Öyle derin bir sızıydı kı kalbime hiç durdurak bilmeden hançer saplıyorlarmışcasına.Yatağıma geri dönüp oturduğum da başımı masanın üstüne çevirdim, bilgisayarım öylece duruyordu bana birşeyler anlatıyormuşcasına bakıyordu. Hazal al eline artık kalemi, dökülsün artık sözcükler parmakların ucunda zaman öylece ilerliyorken sen hala bekletiyorsun beni, sevdiğin adama, çocuklarına ve sevdiklerine geride bir tek beni bırak diyormuşcasına bakıyordu bana, galiba bir şeyleri yazmanın vakti gelmişti. Oturduğum yerden ayaklanıp koltuğun yanındaki köşe sehpasının üzerinde duran bilgisayarımı almak için yavaş adımlar ilerledim, elime alıp gerisin geri yatağıma yöneldiğim de ne yazacığımı veya ne yapacağımı bilmeden yatağıma yaklaştım. Çantamı yatağın kenarına bırakıp yatağın ayak ucunda duran masayı çekmeye başladım, oturduğumda hızla çantadan kurtulup, bilgisayarımı yerleştirdim masanın üstüne. Hızla hesabıma açıp kendime boş bir sayfa açıyorum.

Saate baktığımda yaklaşık üç saattır öyle boş duruyordu sayfa, parmaklarım hiç bir şekilde hareket ettiremiyordum. Parmaklarımı klavyenin üzerinde gezdirmeye başlıyorum belki bir cümlede olsa kurabilmek için, o sıra kapım çalındığı gibi açıldı ve içeriye Nazlım girmişti. Günlerdir onu görmüyordum, karnı iyice buyumuş, sevimli bidiğim gün geçtikçe doğmaya hazırlanıyordu. Içime tuhaf bir burukluk sardı o zamanlarda hala yaşıyor olacak mıydım. Bu kanserin dört yıl sonra nüksetmesi, ölümü bana daha çok hissettiriyordu. Hazal, sen nasıl bir doktorsun, hastalarına olumsuz düşünmelerine izin vermezken şimdi sen, sürekli olumsuz düşünüp aklından ölümü çıkarmıyorsun. Kocanın, ailenin sana ihtiyacı var. Senin onlara ihtiyacın olduğu gibi, beni bu düşüncelerimden Nazlımın şen sesi uzaklaştırmıştı;

"Canım arkadaşım, nasılsın bugün? Iyi görünüyorsun her zaman ki gibi çok güzel ve alımlısın" gülümseyerek konuşmaya devam ediyordu "bir kaç kan testi alınması gerekiyormuş bende hem seninle biraz vakıt geçirmeyi hemde kanını almaya geldim" hiç bir zaman izin vermiyordu kanımın başkasını almasına.

"Yoksa yanıma gelmeyecektin öyle mi? Beni çok boşluyorsun Nazlım hanım, yeğenimi de seni de çok özlüyorum. Bu arada bugün Ethan hiç görmedim yanımada gelmedi bir sorun yok değil mi?" ben ona sitemle karışık soru sorarken, o da turnikeyi koluma bağlıyordu, bir pamuk üzerine antiseptik solusyon sıkıp kolum iç yüzünü silmeye başladı. Hemen her yerimde morluklar vardı ama çoktan bulmuştu ve vakumlu tüplerin içine hemen kanlarımı doldurmuştu.

"Bugün peşpeşe ameliyatları vardı o yüzden gelememiştir canım, hala ameliyathanede ve aşk olsun Hazal elimden geldiğince hastalarımdan, Vural'dan ve çocuklardan vakit kalmıyor sende biliyorsun ama" turnikeyi çözüp, iğneyi çıkardı ve tüpleri aşağı-yükarı yaptıktan sonra tüpleri port-tüpün içerisi yerleştirdi ve hemşire çağırma butonuna basıp elindeki eldivenleri çıkarma işlemini tamamlamaya çalışıyordu.

Okyanus'un Güz'ü - (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin