Hazal
Bu sabah uyandığım da bir daha ya uyanamazsam diye çok korktum, sevdiğim adamı göremezsem, çocuklarımın kokusunu bir daha içime çekmezsem diye öyle korktum ki, korkum dan ölecektim sankı. Düşünmesi bile acı verirken bir gün gerçek olacak onu da biliyorum sevdiklerime bir daha dokunamayacak, sarılamayacak hatta sevdiğimi bile söyleyemeceğim. Bunları düşündükçe göz yaşlarım artıyor çünkü onlarsız geçen bir günüm bile olsun istemiyorum. Onlarsız geçen bir günü dahi hayal edemiyorum, peki ya bu olursa! Bir sabah gözlerimi hiç açamazsam, buna ne ben hazırım ne de sevdiklerim. Baş ucumdakı fotoğraflardan birini alıp ailemize bize bakmaya başladım. Güçsüz parmaklarım camın üstünde gezdirirken, ya bu sabah son sabahımsa diye düşünmeye başladım, Ethan yüzünde durduğun da parmaklarım gözlerim den çerçevenin üzerine damlayan yaşlarla yıkamaya başlamıştım adeta. Bir daha ona dokunamamak kabusların en büyük kabusu gibi geliyor ruhuma, parmaklarım kucağındakı oğlumuza kaydığın da, onunla oyun oynayamayacaktım veya aşık olduğu kızla hiç tanışamayacaktım, parmağım saga doğru kaydırdığım da kucağım dakı minicik bedene baktım, saçını hiç öremeyecem ve ilk aşık olduğun da bana anlatmasını duymayacağım, gözlerinden inen yaşları silemeyeceğim ona güç veremeyeceğim.
Işte bunları düşündükçe kalbim de dinmeyen bir acı başlıyor ve ne yaparsam yapayım bitmeyen bir acı olmuş oluyordu. Bunları düşünürken bir dakika daha onlardan dahı ayrı geçirmek istemediğim gerçeğim gün yüzüne çıkıyordu, çerçeveyi pikemin üstüne koyuyorum ve sola dönüp hemşire çağırma botunumu elime alıyorum, tekrar düşünmeye bile gerek duymadan bastırıyorum parmaklarımı. Hemşirelerden biri içeri girdiğin de ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, ona tek bir söz söylemiştim;
"Bana hemen doktor Fırat çağırın" dedim sert bir ses tonuyla ağlamaya devam ederken.
"Tamam hocam" dedi panık olmuş bir şekilde hızlı adımlarla kapıyı yöneldi ve odadan ayrıldı.
Oda da tekrar tek başıma kalmıştım, acımla yine başbaşaydım ama buna son verecektim herşeyi göz alıyordum ve biran önce bu hapishaneden ayrılmak istiyordum. Onlarsız bir gün bile geçirmek dahi istemiyordum artık. Evet bende farkındayım, tedavim çok zor geçiyordu ilk zamanlar ilaca cevap vermemişti hastalığım, diğer ilaca geçmiştik ve şimdilik yolunda gidiyordu herşey, arada ateş yükselmeleri, gece terlemeleri ve kemik ağrıları olsa bile, burun kanımalarımı saymıyorum ama bunların hepsiyle baş edebilirim, çocuklarım bana en iyi bir tedavi yöntemi. Zaten tedavi için hemen hergün hastaneye gelip gidecektim ama artık yatmak istemiyorum ne olursa olsun. Bir kaç gün önceye göre tekrar rahat nefes alabiliyordum, teorim de geriye korkacak bir şey kalmadı. Yeter ki bu cehennemimden kurtulmalıydım.
Baş dönmem olmaması için yavaş bir şekilde hareket ettim bacaklarım aşağı doğru sarkarken kolum dakı morlukların yanına bir tanesini daha ekliyordum ve intraketi hızla çekiyordum. Çekmeceğim den pamuk ararken kolum dan aşağı doğru inen kanı gözümle takıp etsem de ben bulana kadar bir kaç damla yere düşmüştü bile. Pamuğu bulduğum da hızla üstüne bastırdım ve oturduğum yerden ayağı kalktım, bir nevi toplanmaya başlamıştım artık, pencerenin yanında bulunan dolaba doğru bir kaç adım attım ve kapağı açtığım da kol çantamı ve küçük bir bagaj çantasını çıkartım. Her ikisini de yatağın üstüne yerleştirdim, dolabın içindekilerini çıkartıp ağzı açık olan valizin içine tıkmaya başladım. Şarj kablomu, kitaplarımı, kiyafetlerimi herşeyi atmıştım içine, yavaş adımlarla banyoya doğru yürüdüğüm de içeri den diş firçamı almak için kapıyı açtım ve elimden geldiğince aynaya bakmaya çalışmasam da başımı istemsizce kaldırıp bakmıştım, solgun tenime baktığım da eski Hazal dan geriye hiç birşey kalmamıştı. Pes etmiştim, ölmeye bu kadar korkarken yaşamak için dualar ederken, bu yorgun kadını kendimi yaratmıştım, yaşama sevincimi kendim yok etmiştim. Gözlerim altı morarmıştı, bala çalan gözlerimde bile canlılık kalmamıştı, parlak saçlarımdan geriye hiç birşey yoktu. Kendi halime bakıp, çiğliğimla beraber çıkmıştı kelimeler ağzımdan "bunu sen yaratın, sen kendini bu hale getirdin. SEN" elimdeki firçamı koyduğum bardağı firlatmıştım yansımama. Gürültü kulaklarımı sağır edecek gibiydi, sesin çıkmasından bir kaç saniye sonra odanın içine girmeye başlamışlardı.
![](https://img.wattpad.com/cover/90632314-288-k174897.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus'un Güz'ü - (Tamamlandı)
Любовные романыGelecek onu kansere hapis etmiş bir kadın, geçmişi ise tutkulu bir aşka; "Bir kadın düşünün onun okyanus gözlerinde boğulmaya korkan. " "Bir adam düşünün onun güz gözlerinde kaybolan.." Onların aşkı, tesadüfler üzerine kuruluydu, ama hayatta tesadüf...