Real World (2)

27 5 46
                                    

İşte şimdi kapana kısılmıştık.

"Kapıyı açın!" Bir kaç kişi kola uzadı ama kilitliydi. Kapıyı zorlamaya başladılar ama bir türlü açılmıyordu. Okulun iki yanından da o canavarların geldiğini görünce dizlerimin üstüne çöktüm. Dizimde hafif bir sızı hissettim. Sonra çok derin bir şekilde boydan boya çizildiğini gördüm. Demek ki başımın dönmesi ve bulanık görmemin sebebi buymuş. Ama canım acımıyordu. Hiç bir şey hissetmiyorum.

Artık her şey bitmişti.

Şimdi... öleceğim. 17 yaşında olmama rağmen çok pişmanlığım varmış şu an bunu fark ediyordum. Keşke ailemle daha fazla vakit geçirseydim, keşke kendimi sürekli geri çekmem yerine arkadaş edinseydim, keşke sürekli evde kalmayıp bir yerleri gezseydim, keşke anneme son bir kez sarılsaydım...

Sanki zaman yavaşlamıştı. Ben bunları düşünürken akumalar yolu yarıladı. Başımı eğip yumruklarımı yere vurdum.

"Neden siz buradasınız?! Burada olmamanız gerekiyordu!" Akumalar daha da yaklaştı.

"Neden...neden bizi kurtarabilecek kimse yok..." Artık tam önümüzdelerdi diğerlerinin de korkarak birbirine sarıldığını hissedebiliyordum.

"Neden exorsistler burada değil! NEDEN YARDIM ETMİYORSUNUZ!!!!?" Silahların ateşlenme sesini duyduğumda her şeyin bittiğini anlamıştım. Hiç değilse acı hissetmeyecektim, sadece bedenim siyah bir küle dönüşecekti. Gözlerimi kapattım.

Her şey durdu. Kurşunlar havada asılı kalmıştı. Hepimizin ifadesi durmuştu. Ve gözyaşım yere düşemeden havada duruyordu.

Sonra zaman hızla ilerledi. Kurşunlar bedenime isabet etti. Dev mermiler vücuduma saplanırken şiddetin etkisiyle duvara çarptım. Etki geçince yere doğru kaydım ve toprağa oturdum. Başım öne eğik dururken bedenimde küçük yıldızlar oluştu. Bütün vücudum siyahlaşmaya başladı ve katılaştı. Sonra küçük zerrelere dönüştüm.

Zaman geri sarmaya başladı. Her bir toz zerresi birleşti ve tekrar renklerini kazandı. Bedenim tekrar cisimleşti. Yıldızların renkleri soldu ve yok oldular. Oturduğum yerden duvarın üstüne doğru kaydım ve ortasına çıktım. Duvardan geri çekildim. Bedenimdeki kurşunlar geri çıkarken kemiklerim ve etlerim birleşmeye başladı. En son delinen derim birleşti ve kurşun gerisin geriye canavarın silahına girdi. Yumruklarım tekrar toprağa değdi. Gözlerim tekrar kapandı.

Gözümü açtım. Mermiler bedenimi vurmamıştı. Bu sadece benim hayalimdi. Önümde dev duvara benzer bir şey duruyordu. Duvardan bir sopa çıkıyor ve önümde arkası dönük kişi o sopayı tutuyordu.

"Küçük bir kız bizden yardım isterken beklemek bize yakışmaz!"

"Evet!" Duvar yok olduğunda önümde canavar yoktu. O kişi de gitmişti. Kim olduğunu anlayamamıştım. Hala buradamıydı? Gitmiş miydi? Görûşüm o kadar bulanıktı ki hiç bir şeyi ayırt edemiyordum. Sonra kendimi karanlığa bıraktım.

***

Bilincim yavaşça yerine gelirken gözlerimi açmaya çalıştım. Işığın gözlerimi almasıyla tekrar gözlerimi kapattım. Bu kadar ışık olduğuna göre güneş çoktan doğmuş olmalıydı. Dur bir dakika. O zaman okula geç kaldım!

Hemen gözlerimi açıp doğruldum. Hızla üzerimdeki örtüyü çektim. Tam ayaklanacaktım ama durdum.

Odamda değildim. Ruhsuz, beyaz bir ışıkla aydınlanan bir odadaydım. Düzenli ilerleyen elektronik sesi fark etmem çok sürmedi. Üzerinde sürekli dalgalanan bur çizgi vardı ve sol alt köşede bir sayı yazıyordu. Makineden çıkan bir kablo parmağıma bağlanmış ve bir şeyle sarılmıştı. Koluma da bir serum takılıydı. O kadar şaşkındım ki bütün bunları birleştirdiğimde ancak hastanede olduğumu anlayabildim.

Parmağımdaki kabloyu çıkardım. Makineden kesintisiz tiz bir ses yükselmeye başladı. Kolumdaki serumu da çıkardım. Ve düşündûğümden daha fazla acımıştı. Acıyla yüzümü buruşturdum.

Ayağa kalktım. Bacaklarıma yük bindiği anda bunun büyük bir hata olduğunu anlamıştım. Hem delicesine başım dönüyor hem de sağ bacağımı boydan boya müthiş bir acı kaplıyordu. Daha fazla dayanamayınca dizlerim çözûldü ve yere çömeldim. Sanki bacağımı iç taraftan dışa doğru zımparalıyorlardı. Her harekette daha fazla parçam toza dönüşüyordu ve her seferinde daha fazla acı çekiyordum.

Odaya koşarak giren kişi hemen yanıma geldi. Bağırarak birini daha çağırdı. İkisi beni yatağa taşıdılar. Bacağım hala çok acıyordu ve ben buna dayanabilecek iradeye sahip değildim. Dişlerimi sıkarken gözlerimden yaşlar dökûlmeye başladı.

"Tamam sakin ol bak şimdi ağrı kesici iğne yaptım birazdan acı geçecek. Derin derin nefes al çok az kaldı." Yumuşak kadın sesinin dediği gibi derin derin nefes almaya başladım. Dişlerimi sıkmamdan daha yararlı olmuştu. Nihayet acı tamamen geçtiğimde yüzûmde sadece kurumuş yaşlar ve ter damlaları kalmıştı.

Tekrar etrafıma baktım. Yanıbaşımda gülümseyen bir hemşire vardı. Yatağın ucunda da erkek bir sağlık görevlisi duruyordu.

"Böyle kafana göre kabloları çıkarıp yataktan atlamamalısın. Öldün sandım ufaklık." Hızlıca başımı okşadıktan sonra kabloyu tekrar parmağıma takıp sardı. Sonra da serumu taktı.

"Bana ne oldu?"

"Bacağında dev bir kesik var ve başından darbe almışsın. Onun dışında vücudunun bazı yerlerinde çürükler vardı."

"Bütün bunlar ne zaman oldu?"

"Hatırlamıyor musun?" Soru üzerine düşünmeye başladım. En son ne hatırlıyordum? Ağladığımı hatırlıyordum. Peki neden ağlamıştım ki?

Şaşkınlıkla gözlerimi açtım.

"Anlaşılan hatırlamışsın."

"B-Bu imkansız." Gözlerim kapalı pencereye kaydı. Bir anda sanki o canavarlar belirdi. Korkunç yüzleriyle bana gülümsediler. Sonra birden kayboldular.

"İyi misin?" Hemşireye döndüm ve başımı salladım.

"Seninle konuşmak isteyenler var polis değil ama bir polis kadar yetkiye sahip insanlar." Hemşire odadan çıkarken şık giyimli üç adam odaya girdi. İsmimi söyledi.

"Evet benim."

"Sizinle konuşmamız gerek."

"Ne hakkındaydı?"

"Tüm bu olanlar hakkında."

***

To be continied...

Laru StoriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin