Canavar korkunç bir şekilde uluduktan sonra üzerime gelmeye başladı. Ardarda gelen pençe darbelerinden ustalıkla sıyrıldım.
Bu sefer onu yenmek için daha farklı bir fiktim vardı. Ayrıca çabuk olup bir an önce canavarı yenmek istiyordum.
Son pençe darbesinden de kaçıp geri çekildim. Kemerime taktığım bir taşı çıkardım.
"Luceat!" Taş güçlü bir şekilde parlamaya başladı. Ben bu ışıktan etkilenmemek için taşı başımın üzerinde tutuyordum.
Canavar bir çığlık attı. Gözleri ışıktan kör olmuştu. Bu geçiciydi ama vana saldırmak içinde yeterli bir süreydi.
Taşın ışığı sönünce tekrar canavara doğru koştum. Sağ ayağına büyük bir kılıç darbesi attım. Acıyla çığlık atarken dengesini sağlamak için sağa sola yalpaladı ve kuyruğuyla beni uzaklaştırmaya çalıştı.
Geçen seferki gibi olmaması için geri çekildim. Tek yapmam gereken diğer bacağına da saldırmaktı. O zaman ayağa kalkamayacak, yerde yattığı için de kuyruğunu istediği gibi kullanamayacaktı. Ben de bu fırsatı kullanıp kellesini kafasından ayıracaktım.
Canavarın görüşü yerine gelmişti ve sinirle bana bakıyordu. İkinci ayağını yaralamak çok daha zor olacaktı. Aynı numarayı iki defa kullanamazdım.
"Ne oldu çok sinirlenmişe benziyorsun. Daha önce hiç benim gibi biriyle karşılaşmadın değil mi? Ben bir avcıyım ve gümüş kılıcımla seni avlamaya geldim." Canavarın söylediklerimden sonra siniri geçmişti. Bir yüzüme bir de kılıcıma bakıyordu. Sanki biraz da şaşırmıştı.
"Evet sonunu bu kılıçla getireceğim!" Canavara doğru koşmaya başladım. Sağ taraftan bir pençe darbesi atmaya çalıştı. Bütün gücümle yukarı zıpladım. Sonra kolumdaki mekanizmadan bir ipin çıkmasına izin verdim. Canavarın arkasındaki binaya yapıştı ve beni kendine doğru çekti. Şimdi binanın ûstünde duruyordum.Sonra kemerimden bir kese çıkardım. İçindeki tozu elime döktüm.
"Al bakalım." Gülümsedim ve toza doğru üfledim. Toz bir sis oluşturup canavarın etrafını kapladı. Kemerimdeki küçük çantanın içinden bir gözlük çıkardım. Gözüme taktığımda sis gözlerimi yakmayacaktı. Küçük çantanın içinden bir avuç diken çıkardım. Bir tanesiyle avucumu kesip, dikenleri kana buladım. Canavara doğru fırlatıp bağırdım.
"Magna!" dikenler büyüdü. Artık kılıcımın yarısı kadar olmuşlardı. Bir bir sisin içine girdiler. Bende ipimi kullanarak yere indim.
Sis dağıldığında canavarı gördüm. Derisi sisin etkisiyle tahriş olmuş, dikenlerin çoğu da sırtına batmıştı. Canavar acılar içinde kıvranırken sonunda fırsatı yakalamıştım. Bütün gücümle koşmaya başladım.
Bir anda canavar bana döndü ve ağzını açtı. Ağzından korkunç alevler çıkarken tek kolumu kılıcımla birlikte kendime siper ettim.
Yerde yatıyordum. Sağ kolum omzumla birlikte yanmıştı. Ayrıca kılıcım da elimde yoktu. Nasıl olabilir? Onun böyle bir gücü olmaması gerekiyordu!
Kolumdaki acıyı unutmak için sol kolumla omzuma bastırdım. Hafifçe doğrulmaya çalıştım. Kılıcım 6 metre ötede yerde duruyordu. Yavaşça ayağa kalktım. Kılıcıma doğru yürürken birden aramıza kocaman bir şey girdi ve vücudumu sardı. Ayaklarım yerden havalandığında ve canavar beni yüzüne yaklaştırdığında ancak farketmiştim. Beni kuyruğuyla yakalamıştı.
Bana baktı ve gülümsedi. Bense hem canım acıyordu, hem sinirliydim.
"Öyle bakıp durma kazandıysan öldür hadi! Senin merhametine ihtiyacım yok!" Canavar daha çok gülümsedi ve yüzüme doğru yaklaştı. Nefes aldığında kokumu içine çekti. Hayatımda yaşadığım en tuhaf şeyi yaşıyordum.
Sonra nefesini verdi. Ben bir ateş dalgasıyla yanacağımı düşünürken sıcak hava çevremi sardı. Aniden vücudum ağırlaşmaya başladı. Görüntüler bulanıklaşırken yaramın acısını bile unutmuştum. En sonunda karanlığın beni almasına izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Laru Stories
FanfictionD Gray Man Fanfic. Birbirinden bağımsız LavixOC(Teru) hikayeleri