Saçma sapan sesler kulağıma doluşuyordu. Göz kapaklarım çok ağırdı. Başımda bir el vardı. Biri saçlarımla oynuyordu. Kendime geldikçe kulağıma doluşan saçmalıkların aslında klasik müzik olduğunu anladım. Klasik müziği çok severdim. Beni kaçıran her kim ise ya beni çok iyi tanıyordu ya da kendisi de klasik müzik seviyor olmalıydı. İlk ihtimal nedensizce daha yakın geliyordu. Bir kapı tıklama sesi duydum. Hala gözlerimi açamıyordum.
-"Buyurun?" Yanımdaki kişi İngilizce konuşuyordu.
-"Sofra hazır efendim."
-"Geliyorum"
Kapı kapandı. Zorla göz kapaklarımı araladım. Ama yanımdakinin kim olduğunu göremeden yanımdan kalkıp gitti. Yüz üstü yatmaktan göğüs kafesim ağrımıştı. Yavaşça sırt üstü döndüm. Başım müthiş ağrıyordu. Etrafıma bakındım. Pahalı lüks mobilyalarla dolu bir yatak odasındaydım. Burası kimin eviydi? Neredeydim ben? Yavaşça yataktan kalktım. Kapıyı açıp odadan çıktım. Takım elbiseli orta yaşlı bir adam yanıma yaklaştı. Elinde şarap servisi vardı.
-"Sonunda uyanmışsınız. Buyurun lütfen. Bu taraftan" diyerek yürümeye başladı. Kafamı kaşıyarak uzun koridorda onu takip ettim. Anlaşılan kocaman bir villadaydım. Yok yok, burası ancak saray filan olabilirdi. 'Ben bu kadar zengin birine ne yaptım yahu?' diye düşünerek uşak olduğunu tahmin ettiğim adamı takip ettim.
Büyük bir salona girdi. Uzun bir yemek masası vardı. Masanın başında sarışın bir adam oturuyordu. Masaya yaklaştım. Beyaz güzel bir yüzü, uzun kıvrık kirpikleri, yeşil gözleri ve oturduğu için ne kadar uzun olduğunu tam kestiremediğim düz saçlara sahipti. Onu bir yerlerden tanıyor gibiydim ama emin değildim.
-"Misafirimiz uyanmış" dedi. O da İngilizce konuşuyordu. "Hoş geldiniz. Buyurun oturun."
Ona kötü kötü bakıp masaya oturdum.
-"Pek hoş geldiğim söylenemez. Beni zorla getirttiniz."
-"Anlayamadım?" Sesi de tanıdıktı sanki. Aşırı kibardı hareketleri. Elindeki kadehi çok nazikçe tutuyordu.
-"Benimle derdiniz ne? Ne istiyorsunuz benden? Burası da neresi?"
-"Biraz sakin olun lütfen. Sizi buraya ben getirtmedim. Sanırım bir yanlış anlaşılma var. Ayrıca burası Londra."
-"Londra mı?!"
Şok içinde ağzımı beş karış açmıştım.
-"Ben... Ben buraya nasıl geldim?"
-"Sizi Bay Davies getirtti efendim. Kendisi birazdan gelir. Yemek için hazırlanmaya gitti" dedi uşak. "İzninizle" İçecekleri doldurup salondan çıktı. Bu soy ismini daha evvel duymamıştım bile. O herifin benimle derdi ne olabilirdi ki?
-"Anlaşılan biri benden habersiz gizli işler çevirmiş" diyerek kıkırdadı adam. Sonra bana elini uzattı. "Adım Lewis"
-"Gervase"
-"Memnun oldum."
Onunla el sıkıştıktan sonra önümdeki kadehi yudumladım.
-"Buraya ne zaman geldim?" diye sordum. Lewis kadehinin kenarında parmaklarını gezdirerek cevapladı.
-"Dün gece."
Görünüşe göre saatlerdir uyuyordum. Çünkü şuan yine akşamüzeriydi. Elimdeki kadehi yudumlamaya devam ederek adamı süzdüm. Onu bir yerden tanıyor olmalıydım. Yüzü... Öyle tanıdıktı ki.
-"Sizinle daha önce tanıştık mı?" diye sormadan edemedim.
-"Hayır. Sanmıyorum."
Başka soru sormadım. Ama gözlerimi ondan alamadım. Kadehini kafasına dikip gözlerini gözlerime sabitledi.
-"Bana neden öyle bakıyorsun?"
-"Nasıl bakıyorum?"
-"Seni uyarayım. Ben onun gibi değilim. O yüzden boşuna göz süzme"
-"Ne? Kimin gibi değilsiniz?"
-"Onun gibi" diyerek kapıyı başıyla işaret etti.
Kapıdan içeri giren kişi yeniden bir şok dalgasına kapılmama neden oldu. Elim ayağım çözüldü. Kalp ritimlerim hızlandı. Üzerinde tozpembesi bir gömlek, boynunda kırmızı bir fular vardı. Saçlarını toplamıştı. Gözlerini gözlerime sabitleyerek yanıma yaklaştı. Daha önce yüzünde hiç görmediğim değişik bir ifade ile gülümsedi.
-"Hoş geldin"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Candy Man III
Romance"Candy Man" adlı hikayenin devamı niteliğinde olup, serinin üçüncü sezonudur.