Leon
Paris'in ışıltılı sokaklarında yürüyordum. Sonbaharın etkisi ile hafiften yağmur yağıyordu. Ellerim ceplerimde, yakasını kaldırdığım paltonun içine sinmiş vaziyette yavaşça yürüyordum. Aklım karma karışıktı, tıpkı duygularım gibi. Öyle paramparça ve kayıp bir haldeydim ki... Yaşadıklarımın hiç birini hak etmemiştim. Sevgi emekti... Emeğimin karşılını alamamak, daha doğrusu bu şekilde almış olmak berbattı. Sadece sevmiştim oysa... Tüm eksilerine, eksikliklerine rağmen sevmiş, yaralarla dolu ruhuna merhem olabileceğimi sanmıştım. Sadece bir yanılgıymış... Onunla evlenme hayalleri kurarken, o sadece benim hayallerimle eğlenmiş, eski hayatına geri dönmeyi seçmişti. Benim için hikâyenin sonuydu. Artık onun masalına ait değildim. Rolüm bitmiş, ışığım sönmüş ve ben sahneyi terk etmiştim.
Düşüncelerimle içim daha da kararmıştı. Bir şeyler içme ihtiyacı hissedip, gördüğüm ilk ışıltılı kapıdan içeri girdim. Vestiyere ceketimi teslim ettikten sonra bara yöneldim. Masaların arasından geçerken bir masanın etrafında büyük bir kalabalık gördüm. Kahkahalar yükseliyordu. Yaklaşıp bakmak istedim.
Şapkalı bir adamın etrafında toplanmışlar, bir yandan sohbet ediyor, diğer yandan poker oynuyorlardı. Adam oldukça ilgimi çekmişti. Son zamanlarda düşüp kalktıklarıma benzemiyordu. Çok çekici bir yüze sahipti. Bara yönelmekten vazgeçmiş ona odaklanmıştım. Gözlerimi dikmiş, hiç ayırmadan ona bakıyordum.
Oyun bittiğinde kalabalık dağılırken hala oradaydım. Şapkasını kaldırıp sarı saçlarını karıştırdı ve yeniden şapkasını başına koydu. Sonra aniden gözlerime baktı. Bakışları öyle keskindi ki ürkmeden edemedim. Yavaşça masan kalktı ve yanımdan geçip ilerledi. Peşine takıldım. Bara gidiyordu. Bu adamın homo olmasına imkân yoktu. Aşırı hetero durduğu söylenebilirdi ama şansımı denemeliydim.
Kendisine bir içki söylerken, yanındaki tabureye oturdum.
-"Vin s'il vous plaît" diyerek ben de kendime bir şarap istedikten sonra ona baktım.
Cebinden çıkardığı bir kutudan sigara çekti ve yaktı. Daha önce onun kadar karizmatik ve çekici birine rastlamamıştım. Her hareketi özgüven doluydu. İçkisi gelirken, çektiği dumanı üfledi ve bana baktı. O an yutkundum.
-"Pourquoi me regardes-tu?"
Benimle mi konuşuyordu?
-"Üzgünüm. Fransızcam kötüdür. Ne dediğinizi anlamadım" dedim İngilizce.
-"Neden bana baktığını sordum" dedi ve önüne dönüp, sigarasını içmeye devam etti.
-"Ah... Ben... Şey... Burada büyük bir ilgi var üzerinizde. Ünlü biri misiniz diye merak ettim" diye kıvırdım.
-"Buralı olmadığın belli. Ünlü biriyim" diyerek yan yan sırıttı. Kesinlikle büyüleyici biriydi.
-"Adınızı öğrenebilir miyim? Ben Leon Dawies" Elimi uzattım.
-"Gambit" Elimi sıkmadı. Suratıma bile bakmadan yanıtladı.
-"Gambit?" dedim şaşkınlıkla.
-"Burada öyle derler."
Çok şey okuduğumdan, bahsettiği çizgi roman kahramanının lakabını aldığını hemen anlamıştım. Gülümsedim.
-"Çok ilginç birisiniz" demeden edemedim. Dirseğimi bardeske, elimi yüzüme yaslayıp ona bakmaya ve şarabımı yudumlamaya başladım.
Hiç cevap vermedi. Onun gibi insanlar ancak kitaplarda olurdu. Şimdi karşımda, o okuduğum kitaplardan fırlamış bir roman kahramanı gibi duruyordu.
-"Ne iş yapıyorsunuz?" Konuşmaya çalışıyordum. Onunla tanışmalıydım.
-"Kumarbazım. Belli olmuyor mu?" diyerek yeniden imalı bir şekilde sırıttı. Yüzüme bakmaması beni üzüyordu.
-"Sadece zaman geçiriyor gibi duruyorsunuz. Gerçek işiniz bu olamaz"
-"Çok konuşuyorsun" diyerek yüzüme baktı. O an şok oldum. Yüzünde gülümseme yoktu.
-"Affedersiniz... Ben... Sadece arkadaş olmaya çalışıyordum."
Bu sırada telefonu çaldı. Telefonu sırıtarak açtı. Arayan kişi her kim ise oldukça keyiflenmişti. Sigarasını tablaya basıp, içkisini fondipledi. Ne konuştuğunu anlamadım. Telefonu kapattıktan sonra kalktı ve kapıya yöneldi. Paltosunu isterken ben de aldığım içkinin parasını ödeyip, hızla peşinden kapıya yöneldim. Ceketimi alıp peşine takıldım.
Sakin adımlarla yürüyordu. Ona yetişmeye çalıştım. Karanlık bir sokağa dönüp, aniden beni de çekti. Kafamı duvara bastırıp, boğazımı sıktı.
-"Kimsin ve ne istiyorsun?" Dişlerini sıkarak konuşuyordu. Ellerine yapıştım.
-"Yemine derim kötü bir niyetim yoktu. Sadece sizden hoşlandım o kadar. Yemin ederim... Lütfen bırakın..." Sesim boğuluyordu. "S-sadece sizi tanımak istedim..." Sesim iyice fısıltıya dönerken boğazımdaki soğuk elleri gevşedi.
-"Yoluna git"
Beni bırakıp hızla sokaktan çıktı ve gitti. Arkasından gitmeye korkmuştum. Ellerimi boğazıma atarak yere çöktüm. Ağlamaya başlamıştım.
-"Lanet olsun sana Gervase..." Sesim hıçkırıklarıma karışırken yağmur hızlanıyordu.
Çömeldiğim yerden kalkıp otelime dönmüyordum. Hayatımı alt üst edip, beni kullanıp, sevdiğini söyleyerek benle oynamıştı o pislik herif. Ondan nefret ediyordum artık. Ofiste son gördüklerimden sonra ona daha fazla katlanamazdım. Ülke ülke gezip önüme gelen herkesle düşüp kalkıyordum. Bir de buna kafa dağıtmak diyordum. İğrenç bir sürtüğe dönüştüğümün farkındaydım. Ama başka ne yapabileceğimi bilmiyordum. Uzaklaştıkça unuturum zannediyordum ama olmuyordu. Her an onu sevdiğim için üzülmekten yorulmuştum. Gece ağlama nöbetleri yüzünden, gecelerden bile tiksinir haldeydim. Tenimde gezen her dokunuşta onu aramaktan bile yorulmuştum. Ama durduramıyordum.
Ondan ayrılalı aylar olmuştu. Çivi çiviyi sökerdi, öyle değil mi? O halde sürteceğim değil, seveceğim birini bulmalıydım. Bunu kiminle yapabileceğimi de çok iyi biliyordum. Gözyaşlarımı elimin tersine silip kalktım ve ağır ama kendimden emin adımlarla sokağı terk ettim.
(Y.N: Yeni sezonun ilk bölümüyle herkese merhabalar efenim! (: Uzun bir aranın ardından beraberiz. Mesaj gönderen, iyi dilekler ileten ve panomu karalayan herkese teşekkürler.
Yazın, Gambler (Kumarbaz)serisine özel bölüm yazacağım derken devreleri yaktım. Sonuç olarak böyle bir karışıklık ile karşınızda yeniden Dante efenim. Herkese selam olsun. Yelkenler fora! Ahooooyyyy )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Candy Man III
Romance"Candy Man" adlı hikayenin devamı niteliğinde olup, serinin üçüncü sezonudur.